Aleviler ve Sofiler tarafından hangi Kur’an
ayetlerinin reddedildiği
Download
Önsöz
Bakara 4'ün, yani Kur'an’ın ilk sayfası sayalım, Sufi ve Alevi
toplulukları gibi bazı toplulukların görüşleriyle ilgili ilk sorunların
ortaya çıktığını belirtmeliyim...
Kur'an'da bazı konulara değiniliyor ama bu topluluklar bunlara
inanmazlar veya değişik yorumlarlar. Kur’an'ın bazı ayetleri
konusunda temel hatalar yapıyorlar. Bu kitapta bu yanlış yorumların
nerede ve neden yapıldığı anlatılmaktadır.
Bunun Kur'an'daki en geçerli örnekleri Kamer ve Vakia süreleridir,
Ay'ın yarılması nedeniyle bu gezegenin sonunun geleceği
belirtiliyor... Bu topluluklar gerçekten de tüm evrenin yok olduğunu
zannederler. Dolayısıyla hayat sona eriyor zannederler, sanki bir tür
domino etkisi tüm evreni parçalayacakmış gibi gösteriyorlar, ama bu
hiçbir yerde bu şekilde dile getirilmiyor. Sonumuz her an yakın
olabilir, bu yüzden türümüz olan Hz. Adem'in nesli için bir çözüm
üzerinde çok çalışmayı öneriyorum, böylece bir gün bir kaza
olmadan bu gezegeni terk edebiliriz…
Ayrıca Yaratıcımız Hakka süresinde, asi kavimlerin doğal afetlerle
yok edildiği olaylardan örnekler vermektedir. Bu gezegenin kaderi
mühürlendi ve aslında Yaratıcı bizim buradan göçmemizi istiyor,
bunu Kur'an'dan yola çıkarak anlayabiliriz. Bu çağda bile insanlar
birilerinin deli olduğunu düşünecek, ama ne düşündükleri bu kaderi
değiştirmeyecek, bu gezegenin sonu gelecek... Önce güneş
sönecek, sonra dünyanın üzerinde bir duman bulutu oluşacak.
Dünyanın sonu gökyüzü yarılıp açıldıktan sonra yaşanacaktır. Hala
yeryüzünde kalanlar yanarak ölecek… Bunu kendiniz için ve
çocuklarınız için istemediğinizi Allah biliyor! Ve bu gezegenin kaderi
belli. Kur’an'da bunu bizlere soruyor zaten, o gün çocuklarınızı nasıl
koruyacaksınız diye…
Kur’an'da, bilimsel olarak kanıtlanamadan, itaat etmeyen kâfirler ve
gelecekte bu olayları inkâr edecek kişiler hakkında yazıyor! Ayın
durumuna bakın o zaman! Tıpkı Nuh peygamberin yaşadığı yerden
kaçıp kendini Türkiye'deki Cudi Dağları'nda bulduğu gibi, biz de bir
gün gelecek olay yerinden kaçmak zorunda kalabiliriz! Ve bundan
sonra kim bilir nelerle karşılaşacağız... Tercihen sahip olduğumuz
tüm hayvan türleriyle, olabildiğince uzakta!
O yüzden şunu söylemek istiyorum: “Birlikte gidiyoruz, artık son, geri
sayım başladı.”
Öne çıkardığım bu örneğin yanı sıra inkâr edilen ayetler var ve de
birçok örnek bulunmaktadır. Hatta bu topluluklar Kur’an'ın temel
taşlarını reddederler ve kendilerini en doğru Müslümanlar gösterirler!
Cemaat dışındakileri tekfir ederler!
Bu kitapta Sofilerin ve Alevilerin inkâr ettiği ayetler anlatılıyor...
İçindekiler:
Fatiha: X
Bakara: 4, 75, 102, 103, 238, 285
Ali İmran: 3, 4, 55, 88, 107, 113, 114, 116, 119, 199
Nisa: 3, 46, 47, 60, 78, 79, 122, 136, 162, 163, 171
Maide: 13, 33, 37, 41, 46, 47, 48, 66
En-am: 91, 92, 146
Araf: 36, 42
Enfal: X
Tevbe: 17, 22, 23, 24, 63, 68, 72, 89, 100, 123
Yunus: 26, 27, 37, 47
Hud: 17, 23, 107, 108, 114
Yusuf: 111
Ra'd: 5
İbrahim: 4, 23, 28, 29
Hicr: 16 - 18, 27, 44, 48
Nahl: 29, 30, 90, 92
İsra: 5, 6, 7, 49, 50, 51, 55, 60, 78, 79, 84, 85, 86, 87, 88,
99
Kehf: 3, 23, 24, 29, 65 - 82, 83 - 99, 108
Meryem: X
Ta - Ha: 76, 118 – 122, 130
Enbiya: 99, 102
Hacc: 36
Mü'minûn: 11, 99/100, 103
Nur: 3 - 4, 11, 58
Furkan: 16, 65/66, 69, 76
Suara: 196
Neml: 82, 83
Kasas: 52 - 54
Ankebut: 10 - 12, 58
Rum: 17, 18
Lokman: 6 - 9, 21
Secde: 12 - 15, 16, 20
Ahzab: 63 - 65
Sebe: 5, 14, 31, 43
Fatır: 22, 31, 42/43
Yasin: 12, 79/80
Saffat: 58/59, 62 - 68
Sad: 15, 55/56, 59 – 64
Zümer: 44, 68 - 73
Mü’min: 6, 43, 76
Fussilet: 28'de 24
Sura: X
Zuhruf: 61, 71/74
Duhan: X
Casiye: 8 - 11, 35
Ahkaf: 12, 14, 30
Muhammed: 12, 15
Fetih: 5 - 6
Hucurat: 11
Kaf: 34, 39 - 40
Zariyat: X
Tur: 49
Necm: X
Kamer: 7 - 8, 49
Rahman: 62'de 46
Vakia: 4 - 6, 36
Hadid: 15'te 12, 19, 22
Mucadele: 17, 22
Hasir: 17
Mumtehine: X
Saff: 6, 8
Cuma: 5
Munafikun: X
Tegabun: 9, 10
Talak: 11
Tahrim: X
Mülk: X
Kalem: 16
Hakka: X
Mearic: X
Nuh: X
Cin: 23
Müzzemmil: 2 – 4, 17 – 19, 20
Mudessir: X
Kıyame: 3 - 4
İnsan: 26
Murselat: 8 – 11
Nebe: 21 - 23
Naziat: X
Abese: X
Tekvir: X
Infitar: X
Mutaffifin: X
İnsikak: X
Buruc: 10
Tarık: X
A'la: X
Gasiye: X
Fecr: X
Beled: X
Şems: X
Leyl: X
Duha: X
İnşirah: X
Tin: X
Alak: X
Kadir: X
Beyyine: 6, 8
Zilzal: X
Adiyat: 9 - 11
Karia: X
Tekasur: X
Asr: X
Humeze: X
Fil: X
Kureys: X
Maun: X
Kevser: X
Kafirun: X
Nasr: X
Tebbet: X
Ihlas: X
Felak: X
Nas: 5-6
Son söz
● Fatiha: X ● Bakara: 4, 41, 75, 89, 102, 103, 238, 285 ● Ali İmran:
3, 4, 50, 55, 88, 107, 113, 114, 116, 119, 199 ● Nisa: 3, 46, 47, 60,
78, 79, 122, 136, 162, 163, 171 ● Maide: 13, 33, 37, 41, 46, 47, 48,
66, 68 ● En-am: 91, 92, 146 ● Araf: 36, 42 ● Enfal: X ● Tevbe: 17,
22, 23, 24, 63, 68, 72, 89, 100, 123 ● Yunus: 26, 27, 37, 47 ● Hud:
17, 23, 107, 108, 114 ● Yusuf: 111 ● Ra'd: 5 ● İbrahim: 4, 23, 28, 29
● Hicr: 16 - 18, 27, 44, 48 ● Nahl: 29, 30, 90, 92 ● İsra: 5, 6, 7, 49,
50, 51, 55, 60, 78, 79, 84, 85, 86, 87, 88, 99 ● Kehf: 3, 23, 24, 29, 65
- 82, 83 - 99, 108 ● Meryem: X ● Ta - Ha: 76, 118 – 122, 130 ●
Enbiya: 99, 102 ● Hacc: 36 ● Mü'minûn: 11, 99/100, 103 ● Nur: 3 -
4, 11, 58 ● Furkan: 16, 65/66, 69, 76 ● Suara: 196 ● Neml: 82, 83 ●
Kasas: 52 - 54 ● Ankebut: 10 - 12, 58 ● Rum: 17, 18 ● Lokman: 6 -
9, 21 ● Secde: 12 - 15, 16, 20 ● Ahzab: 63 - 65 ● Sebe: 5, 14, 31, 43
● Fatır: 22, 31, 42/43 ● Yasin: 12, 79/80 ● Saffat: 58/59, 62 - 68 ●
Sad: 15, 55/56, 59 – 64 ● Zümer: 44, 68 - 73 ● Mü’min: 6, 43, 76 ●
Fussilet: 28'de 24 ● Sura: X ● Zuhruf: 61, 71/74 ● Duhan: X ●
Casiye: 8 - 11, 35 ● Ahkaf: 12, 14, 30 ● Muhammed: 12, 15 ● Fetih:
5 - 6 ● Hucurat: 11 ● Kaf: 34, 39 - 40 ● Zariyat: X ● Tur: 49 ● Necm:
X ● Kamer: 7 - 8, 49 ● Rahman: 62'de 46 ● Vakia: 4 - 6, 36 ● Hadid:
15'te 12, 19, 22 ● Mucadele: 17, 22 ● Hasir: 17 ● Mumtehine: X ●
Saff: 6, 8 ● Cuma 5 ● Munafikun: X ● Tegabun: 9, 10 ● Talak: 11 ●
Tahrim: X ● Mulk: X ● Kalem: 16 ● Hakka: X ● Mearic: X ● Nuh: X ●
Cin: 23 ● Müzzemmil: 2 – 4, 17 – 19, 20 ● Mudessir: X ● Kıyame: 3 -
4 ● İnsan: 26 ● Murselat: 8 – 11 ● Nebe: 21 - 23 ● Naziat: X ●
Abese: X ● Tekvir: X ● Infitar: X ● Mutaffifin: X ● İnsikak: X ● Buruc:
10 ● Tarik: X ● A'la: X ● Gasiye: X ● Fecr: X ● Beled: X ● Şems: X ●
Leyl: X ● Duha: X ● İnşirah: X ● Tin: X ● Alak: X ● Kadir: X ●
Beyyine: 6, 8 ● Zilzal: X ● Adiyat: 9 - 11 ● Karia: X ● Tekasur: X ●
Asr: X ● Humeze: X ● Fil: X ● Kureys: X ● Maun: X ● Kevser: X ●
Kafirun: X ● Nasr: X ● Tebbet: X ● Ihlas: X ● Felak: X ● Nas: 5-6
Tevrat ve Incil ile alakalı ayetler:
(Bakara 4, 41, 75, 89, 285) (Ali İmran 3-4, 50, 199, 112-117) (Nisa
46- 47, 136, 162-163) (Maide 13, 41, 46-48, 66, 68) (En am 91-92)
(Yunus 37) (Hud 17) (Yusuf 111) (Suara 196) (Kasas 52-54) (Sebe
31, 43) (Fatir 31) (Zuhruf 71) (Casiye 35) (Ahkaf 12, 30) (Hadid 19,
22) (Saff 6) (Cuma 5)
Hangi ayetler inkâr edilir
Fatiha:
- X
Bakara:
- 4, Kur'an-ı Kerim Bakara Suresi ile başlar ve ilk sayfada iyi
insanların (takva sahibi olanların, Bakara 2nci ayeti) Kur'an'a ve
ayrıca daha önce insanlara indirilen kitaplara inandıklarını belirten bu
ayet bulunmaktadır. Bu, İncil, Tevrat ve Zebur gibi daha önceki
kitaplara işaret etmektedir. İşte böyle başlıyor, sonra bu olay ileride
ayetler ile açıklanıyor...
- 41, önceki ayetlerde adı geçen İsrailoğullarından Yaratıcı
tarafından Kur'an'ı Tevrat'a rehber olarak kabul etmeleri ve böylece
Tevrat'ı doğrulayıp tasdiklemeleri istenmektedir... Kur'an'ı ilk inkâr
edenlerden olmayın ve ayetlerinin kıymetini tartmayın, Allah'ın
sözünü inkâr etmeyin ve ayetlerini değiştirmeyin. Ve ancak
Yaradan'a saygı göster!
- 75, bu kitapları okuyan ve öyle yapsalar bile Kutsal kitapları
değiştirerek/mutasyona uğratarak daha iyi biliyormuş gibi
davrananlardan bahsediyor. İslam dünyasında insanlar, özellikle de
belirli topluluklar başta olmak üzere, ayetlerin anlamlarıyla
oynuyorlar! Hepimiz aynı yazıları okuyoruz ama bu insanlar bunları
bambaşka yorumluyorlar ve bunu tamamen bilerek yapıyorlar... İşte
bu ayette de buna işaret ediliyor! Daha fazla açıklama için ayrıca
Maide 41'e bakınız.
- 89, ayet, Kur’an’ın İncil ve Tevrat’ın orijinal metinlerini doğruladığını
göstermektedir. Kendilerine Kur'an gösterildiğinde ve bu kitabın diğer
ikisi için rehber olduğu açıklandığında, sonra da Hz. Muhammed’in
İncil ve Tevrat'ta bildirilen kişi olduğu onlara da açıkça belli
olduğunda, yine de Kuran’ı ve Hz. Muhammed'i inkâr ettiler. Kur'an'a
saygı göstermeyen bu topluluklar, günahkâr toplumdur.
Sofiler ve Aleviler için farklı bir kıssas geçerlidir. Bunlar
Müslümanların arasındadırlar, Kur'an ayetlerini inkâr ederler, kendi
düşünce ve yorumlarını üstün görürler, diğer Müslümanlara iftira
atarlar, onları dinden çıkarmaya çalışırlar mesela. Üstelik İslam'da
İncil ve Tevrat'ı okumanın yasak olduğunu iddia ediyorlar, oysa
Kuran'da böyle yazmıyor! Yani Kuran'ın, İncil ve Tevrat'ın orijinal
kısımlarını doğruladığı ve bu kitapların Müslümanlar tarafından da
okunması gerektiği, böylece İslam’ın temel taşları yeniden
dikilecektir! Bu sahte Müslüman topluluklar, Kur'an'da bildirilen
hakikatleri inkâr ediyorlar. Böylece iki günahı bir arada işlemiş
oluyorlar: 1) Kuran'ı okuyup inkâr ederler 2) Başkalarının da diğer
kitapları okumasını engellemeye çalışırlar ve kitapların hükümlerini
reddederler (fetva verip), uyulmaması durumunda dinden çıktın der
insanlara...
- 102, 103'te Harut ve Marut adında iki meleğin yaptıklarını
insanların kendileri öğrendikleri ve bunu başkalarına karşı bir
silah/sihir olarak kullandıkları belirtilmektedir. Yani meleklerin bu
şekilde kullanmadığı, kullanımının farklı bir işlevi olan bu tür
teknikleri birbirlerine karşı kullanırlar. Sofiler ve Aleviler bu iki meleğe
“düşmüş melekler” diyorlar ve bu konuda çok ileri gidiyorlar çünkü
Yaratıcının gücüne ve meleklerin iyiliğine tam olarak inanmıyorlar,
çünkü İslam'da bütün melekler Allah'ın kullarıdır. Yaradan, asla zarar
vermez/her zaman iyi niyetle hareket eder… Yani ne yaparlarsa
yapsınlar, bir sebep için yapıyorlar! Bunu Yaradan emrettiği için
yaparlar.
Harut ve Marut'un yanı sıra, Azrail veya Azazil olarak adlandırılması
gereken bir ölüm meleğine de inanıyorlar, bu meleğin de düşmüş
olması gerekiyormuş... Dolayısıyla bazı insanların içinde cin
olduğunu düşünürler. Bu yüzden bu insanlara karşı çok aldatıcıdırlar.
İslam'da "mülkiyet" diye bir şey yoktur. Azrail ve Azazil meleklerinin
de Kur'an'da yer almaması, bu ifadelerin doğruluğunu
sorgulamaktadır. Yani birde soru Azazil/Azrail'in var olup
olmadığıdır…
İslam alemi düşmüş meleklerin varlığına inanmaz. Kısacası bu
önemli bir husustur. Aleviler ölüm meleği Azazil'den bahsediyor ama
bu Yahudilikte Azrail'e tekabül ediyor. Farklı bir varlık değildir!
Özellikle Harut ve Marut'a bağlı olan insanlara tasavvuf yapan
Hristiyanlar ve Ehlilerden söz edebiliriz…
Hem kimin hangi meleğe sahip olduğunu nereden biliyorlar? Bu
astrolojik olayı neden milletten saklıyorlar?
- 238, Kur'an-ı Kerim bu ayette “orta” namazını anlatmaktadır. Ama
günümüz Müslümanları Kur'an'a bağlı değiller. Bunun da sebebi bu
ayettir. Müslümanlar Zerdüştler gibi 5 vakit namaz kılmakta ısrar
ediyorlar... Yahudiler günde 3 vakit namaz kılıyorlar... Ve Kur'an,
Bakara 3'te namazın da Kur'an hükümlerine göre kılınması
gerektiğini yazıyor... Bu sözde İslamcıların sebep gösterdiği,
hadislerde namazın 5 vakit kılınması gerektiğinin yazılmasıdır. Yani
Hz. Muhammed'in bir rüya gördüğü ve bu rüyaya göre günde 5 vakit
namaz kılınması gerektiği söylenmektedir. Bu aslında bir uydurma
olabilir. Hadisler de Hz. Muhammet’ten sonra, bazı hususlarda
Kur'an'ı da reddeden, sözde imamlar tarafından yazılmıştır...
Hadisler de yıllar sonra sözde imamlar tarafından yazılmış, onlar da
Kuran'a ters düşmüşlerdir... Özellikle Muaviye adında bir Halife
hadisleri tevil etmiştir ve Hz. Ali'ye karşı savaşmıştır... Hadisler en
azından Peygamberin ölümünden 30 yıl sonra yazılmıştır… Birçoğu
sahih değildir veya Muaviye ve imamlarının yalanlarıdır...
Bu ayette günde 3 vakit namaz kılındığı, yani sabahtan akşama
kadar 3 vakit namaz kılınması gerektiği belirtiliyor... Bunun için ayrıca
bkz. Hud 114. Ayrıca bkz. İsra 78 ve 79. Bazıları teheccud namazı
da kılmanız gerektiğini iddia ediyor ama bu Kur'an'da geçmiyor.
Bunun açıklaması İsra 79'da bulunmaktadır. Yani bu ifade, sadece
Hz. Muhammed için, onun her gece uyanması gerektiği anlamına
gelmektedir, nöbet gibi düşünün. Sadece bu var. Yani bunda "salat"
(namaz) yoktur. “Salat” kelimesi İsra 78 ayetinde geçmektedir… Bu
ayet, öğle ile akşam arasında bir defa (orta) namaz kılınması
gerektiğine işaret etmektedir. Sabah Kur'an okumak da güzeldir der
ayet... Ayet, Nur 58, bir sabah ve akşam namazından da bahsediyor.
Sofiler, Hz. Muhammed'in namazı beş vakit kıldığını iddia ederler.
Kur'an bunu farklı şekilde ifade ederken, peygamberimiz Kur'an'ın
dışına çıkmış olurdu... Bu doğru olamaz! Peygamber görünüşe göre
günde üç defa Yaratıcıya/Allah'a ibadet ediyordu.
Benim anladığım, sabah ve ikindi namazlarının 2 rekât olduğu.
Sadece akşam namazı 3 rekattır. Bazı hocalar da böyle söylediler
zamanında.
- 285'te iki önemli konu tartışılıyor, yani Yaradan'ın kitaplarına tam
olarak odaklanmak, ki bu sadece Kur’an değil, ayrıca bu kelime
çoğulu kelimedir, böylece dört kitabın tümü Kur’an ile birlikte
okunmalıdır. Kur'an bir kılavuz olarak kullanılmalı. Üstelik Kur’an'a
göre peygamberleri kıyaslamak iyi değildir. Tüm Peygamberler
elbette farklıdır ama onları “daha önemli” ya da “daha az önemli”
olarak değerlendirmemelisiniz. Bazı peygamberlerin diğerlerinden
daha iyi vakit geçirdiği ve bazılarının diğerlerinden daha fazla değer
yarattığı durumlar olsa da bu ayrım yapılmamalıdır. Sonuçta niyetleri
aynıydı!
Ali İmran:
- 3, 4, bu ayetler bize Kur'an'ın İncil, Tevrat ve Zebur için bir rehber
görevi gördüğünü anlatıyor. Bu kitapların Müslümanlar tarafından da
okunması gerektiğini yazıyor! Ve bu ayeti inkâr edenler en ağır
şekilde cezalandırılacaktır. Sofiler ve Aleviler, İncil'in Hıristiyanlar
tarafından değiştirildiğini ve bu nedenle güvenilirliğinin sıfır olduğunu
öne sürerek bu ayeti inkâr ederler ve bu kitapların asla okunmaması
gerektiğini söylerler. Okumak haramdır derler. Ancak daha sonra fark
edeceksiniz ki, diğer kitapların mutasyonuyla ilgili bu bilgi Kur’an'ın
kendisinden geliyor ve Yaratıcı hepimizin bu dört kitabı okumasını
istiyor! Sofiler ve Aleviler mutasyona uğradıklarını ve bu kitapları
kesinlikle okumamanız gerektiğini söyleyerek kesinlikle inkâr
ediyorlar... Ve tüm içeriklerinin geçersiz olduğunu iddia ediyorlar. Bu
kitaplar görünüşte önemli bilgiler içeriyor ve Kur’an'ı rehber olarak
kullanırsanız sorun olmaz diye belirtiyor kitabımız…
Hem böyle bir gerekçe ile İncil ve Tevrat okumayan nasıl oluyor da
Muaviye tarafından değiştirilmiş ve eklenti yapılmış Hadislere bu
kadar güvenebiliyorlar, ki ayetleri bile bu neden ile inkâr ediyorlar...
- 50, bu ayette Hz. İsa'nın, Tevrat'a rehberlik etmesi için İncil'in
kendisine verildiğine işaret ettiği belirtiliyor... İsrailoğullarına yönelik:
“Yani sizin için "günah" olarak belirlenmiş olan bazı hususlar, sizin
için helaldir denmiştir... Hz. İsa: "Yaradan'a tövbe edin ve beni
dinleyin."
Dolayısıyla ayet, İncil’in Tevrat için bir rehber olduğunu gösteriyor ve
daha önce Kur’an’ın İncil için bir rehber olduğu belirtilmişti… Ve
dolayısıyla İncil aracılığıyla Tevrat için de bir rehberdir.
Sofilere ve Alevilere göre İncil ve Tevrat'ı okumak günahtır. Ayrıca
onlara göre, sadece Kur'an'ın tercümesini okumak da günahtır,
çünkü insan Sufilerin açıklamalarını okumak zorundadır, aksi
takdirde günah işlemiş oluruz, aksi takdirde bizi sahtekâr Halife'nin
(Muaviye’nin) Hadisleriyle manipüle edemezler...
Hadislerde Muaviye ile ilgili meselelerden bir tanesi, mesela bu
kişinin Cebrail'den ve Hz. Muhammed'den sonra en güvenilir kişi
olduğu ifade ediliyor... Biraz fazla ileri gitmiş sanırım!
- 55, bu tüm insanlar için zor bir ayet, çünkü Hz. İsa'nın aslında
ölmediğini iddia ediyor, bu yüzden ben de buna inanıyorum ve Sofiler
de öyle. Ancak sorun şu ki, bu ayet Hz. İsa'nın dünyanın sonundan
hemen önce Allah'ın/Yaratıcının elinde öleceğini gösteriyor... Yani bir
ölüm meleği, bir insan ya da araya girebilecek başka bir şey değil
sebep olacak. Eğer biz insanlar bu sınavı iyi geçiremezsek, Hz. İsa
bir daha yeryüzüne ayak basamayacak ve o günden (Kıyamet)
hemen önce Yaradan/Allah tarafından canından edilecektir. O zaman
sıra tabii ki bize geliyor. Yani işaret edilen Kıyamet senaryosu bu,
eğer insanlık olarak bu sınavı geçemezsek bu gerçekleşecek. Eğer
tasavvufa devam edip Şeytanlar ile savaşmazsak, Hz. Isa geri
dönmeyecektir, bu ayet bunu net bir şekilde belirtir! Kiyamet gününe
yakın ölecektir…
Hitler bir zamanlar “tasavvufi bir mükemmellikten” bahsetmişti,
insanlar neden olduğu bilinmez tüm çılgınlık ve sefalete rağmen hala
bu sistemi optimize etmekle meşgul. Mutluluğa ve zafere giden
doğru yolun bu olduğu konusunda ne kadar ikiyüzlü bir şekilde ısrar
edebilirlerdi? Mesela tasavvuf denilen satanizm ile iş birliği yaparsak
bu imtihanı nasıl kazanacağız ve Şeytan'a karşı nasıl galip
geleceğiz?
Yani insanların Satanizme katılmaması önemlidir, çünkü o zaman bu
Kıyamet senaryosu yaklaşacak…
Kıyamet gününü Hz. Isa’nın muhtemelen dönüş günü ile
karıştırmayın. Hıristiyanlara göre Hz. Isa’nın muhtemelen dönüş
günü vardır... Ancak bunda bir püf nokta vardır, çünkü bu o kadar da
net ve kesin değildir, çünkü kesin olsa Kur’an bunu garanti ederdi.
Yani bu durum için kötülüğe karşı savaşmalıyız! Şeytani ordular ile,
Deccallar gibi kötülükler ile.
Bu tasavvuf sayesinde sözde müminler cennete gideceklerine
inanırlar, müminler cennete, kâfirler ise cehenneme varacaklarını
bilirler. Yani Davut yıldızını yapıyorlar ve bir bakıma birisi onun
“mü’min” olduğunu tespit ediyor ve bunu manevi olarak doğru
görüyor ve dolayısıyla cennete ulaşacağını zannediyor, bundan
dolayı bildiğini sanıyor… Bu küfür (“şirk”) şeklidir.
Şeytan ve Deccal'in güçlerini bulması, teknik açıklama:
Şeytanlar “güçlerini” Davut Yıldızları veya elektromanyetik alanlar
üretip (Delta) normal insanlara “güçleri” dağıtmaktan alırlar. Şeytanın
1 süper askeri için, ters bir haç oluşturan, insanların zihinlerinin
radyolar aracılığıyla zihne fısıldanabilen bir yıldız şekline sahip
olmasına neden olan Davut Yıldızı'na bağlı binlerce güç dağıtılır, ki
bu yıldızlar çarmıkları döndürürler, yıldızın frekansı çarmık ile aynıdır,
dolayısıyla birbirileri ile temastalar. Yıldız koyulunca çarmık döner...
Şeytanın oyunudur ve insanları böyle kandırıyor ve gölgeliyor... Bu
insanlar zihinleriyle bir YZ ekseni aracılığıyla Yeşil Kule'ye (put’a)
bağlıdır, dolayısıyla tüm Davut Yıldızları Yeşil Kule'ye bağlıdır ve bu,
YZ ekseni aracılığıyla insanların zihinlerindedir. Artık bağlantı
kurulduğuna göre, 2000 kişinin 1 “Güç’e” sahip olduğunu
varsayalım… Diyelim ki bu “ters güçtür” ve o zaman Şeytan “gücü”
oluşturuyor... O zaman Şeytan'ın neden sonunda daha güçlü ve
süper güçlü hale geldiğini anlayacaksınız... 2000 x1 = 1 Şeytan'a
2000 karşıt kuvvet... Yani 2000 kişi bir Şeytan ile kıyaslanamaz
oluyor...! Yani 2000 kişi Şeytan'ın birleştirilmiş 2000 gücüne karşı
gelemez, çünkü hepsi 1 tek vücut olamazlar. Şeytan bu nedenle tüm
karşıt güçleri birbirine bağlar ve kendisinin de diğer taraf aracılığıyla
Yeşil Kule'ye bağlı tüm güçleri emmesini sağlar ve böylece dengeyi
kurar, kuvvet = karşı kuvvet kuralı hala korunur. Hepimizin az sayıda
karşıt gücü oluyor, tüm karşıt güçleri birleştirip kendine çekiyor ve
sonra süper güçler elde ediyor... Örnek olarak 2000 kişi = 1, şeytan =
2000 x 1!
Davut Yıldızı'nın amacı aslında Delta dediğimiz elektromanyetik
alanla birlikte insanlara bağlı olan haçı ters çevirerek bu yıldızın haç
şekline yani 4 Delta'ya sahip olmasını sağlamaktır. Bunu toplam 4
Deltayı birbirine bağlayarak yapar... Delta, üçgen şeklinde asimetrik
bir alandır...
İki çeşit bağlı insanlar var, 12 radyo Deltası olan, XZ olan insanlar ve
daha yüksek manyetik alana sahip, yani 18 radyosu olan YZ olan
insanlar var. Davut Yıldızı insanları daha yüksek alanlara bağlar.
Üzerine 4 x 18 radyonun yerleştirildiği toplam 4 x Delta 12 radyo
gereklidir. 1 Davut Yıldızı üst katmana bağlandığında, yani YZ x 4 ve
12'ye 18 = 30 = YZ'nin 1 kombinasyonunun bu kombinasyonun 90
derecelik bir açıyı temsil etmesi gerektiği bilgisiyle, o zaman 4 x
olduğunda manyetik alanlar birleşerek 360 derecelik bir ters dönüş
yaratılır ve haçın dolaşmasına neden olur...
Yani bu çarmıha gerilmeyi tamamlamak ve tersine çevirmek için 4
kat elektromanyetik alan birleşimi, sonra 4 kat daha, ardından 1
Davut Yıldızı... Sofileri neden sevmediğimi anlıyor musunuz? Yani
aslında çarmıha germediklerini iddia ediyorlar ama çarmıhı ters
çevirmek anlamına gelen Davut Yıldızını koyduklarını belirtiyorlar,
bunun adıdır tasavvuf! Sonra aklıma Satanizm, Paganizm vs.
geliyor…
Delta ve Kare:
Bunları nasıl kurarlar:
72 radyolu Davut Yıldızı:
- 88, Sufi ve Alevi düşünce tarzı gerçek bir Sünni’den farklıdır.
Ölümden sonra cehenneme ya da cennete girdiğinizi ve o cenneti ve
cehennemi mezarınızda, kabir azabı şeklinde, yaşadığınızı iddia
ediyorlar. Oysa Kur'an bunu reddeder. Yani Kur'an, insanların bir
nevi ölümden dirileceklerini, öncesinde varlıkların Arafta
kalacaklarını, sonra da Zümer suresinde yazdığı gibi, gruplar halinde
dirilecekleri bir gün olacak… Kıyamet günü gruplar halinde
yaşanacak ve Ahireti, yani cennete ya da cehenneme giden yolu,
gruplar halinde bulacakları belirtilir. Ve bu ayet cehennem ve
cennetten çıkamayacağınızı yazıyor. Bir kez giren orada kalıcıdır.
Sofiler ve Aleviler bu cehennemi ve cenneti mezarınızda
yaşayacağınızı iddia ederler. Yani kabirde önce herkesin bir çeşit
Azab göreceğini, "iyi" veya "mü’min" olarak sınıflandırılanların
dışında, "kafir" olarak sınıflandırılanların da kabirde cehenneme
gireceğini iddia ederler. Daha sonra bu cehennemden yeniden
dirilecekler ve dolayısıyla sonsuz olan ölümden sonraki yaşamı
deneyimleyecekler. Bu topluluklara göre mü’min olarak ölen herkes
adım adım cehennemden çıkmakta ve cennete gitmektedir. Kafirler
ise bunlara göre iki kere cezalandırılacaklar, onlar kabirde Azab
görüp cehenneme girecekler, burada ebedi kalacaklar… Bu
kesinlikle Kur’an'a aykırıdır! Çünkü insanlar kabirlerinde cenneti ve
cehennemi tatmayacak, bedenleri kabirlere geri dönmeyecek, ancak
Kur'an'ın yazdığı gibi cennete ve cehenneme yakın bir boyutta eski
vücudumuza benzeyen bir beden verilerek ruh ölümden dirilecektir.
Ve insan cennete veya cehenneme girer ve orada sonsuza kadar
kalır...! Cehennemden cennete takviye de yapılmaz!
Ama dikkat edin, Kıyamet'in gerçekleştiği yerde aslında iki boyut
vardır; biri, Felaket anlamında Kıyamet'i, yani dünyanın sonunu,
bizim dünyamızda deneyimleyecekler... İkincisi Kıyamet günü
Cennete ve cehenneme yakın bir boyutta, bir mekânda ve bir tür
ölüler diyarında gerçekleşir, insanlar orada Araf’tan reenkarne olacak
ve cehenneme veya cennete yönlendirileceklerdir. Cehenneme
gönderilecek insanlar içindir kıyam kelimesi…
- 107, yani bu ayet cennete girenlerin asla çıkmayacaklarını ve orada
sonsuza kadar yaşayacaklarını bildiriyor...
- 113, 114, 116, 119, Kur'an, İncil'e, Zebur'a ve Tevrat'a göre
yaşayan Batılılar arasında sadece kötülerin değil, kitaplara göre,
doğru normlara ve ahlaka göre yaşayanların da olduğunu işaret
ediliyor, onlar Yaradan’a dua ederler. Kötülüklere karşıdırlar ve iyi
niyetlidirler, bunlar “Salih” kimselerdir. Yani bu kelime, “iyi niyetli”
olan, cennete ulaşacak kişiler anlamına gelmektedir. Bir Müslüman
ile eşittirler. Onlar Kur'an'a da saygı gösterirler!
Tüm Hıristiyanlar ve Yahudilerin “kafir” oldukları için cehenneme
gideceklerine inananlar… Kur'an'ı okuyarak biliyorum ki, bizim
inancımızın, dört kitabın amacının kesinlikle bu olmadığını…
Kur'an'da müşriklerden bahsediliyor. Bunlar, “sihir” ve tasavvufi/sihir
üzerinde mükemmellik ve “tasavvufu” açıkça uygulayan, insanlığın
en kötüleridirler…
Kuran, insanlık arasında en kötü insanlar olan ve bu nedenle "sihir"
ve büyülü mükemmellik (Allah nurunu tamamlayacak demeleri ve
demagoji yapmaları ve manasını değişik sunmaları gözden
kaçmıyor) ve "tasavvuf" anlamında açıkça sihir uygulayan müşrikler
hakkında çok büyük kafirlerden bahseder. Bu nedenle Yaratıcı
tarafından "kafir" olarak sınıflandırılan, ancak Şeytan tarafından tam
tersi şekilde sınıflandırılan bu sözde “tasavvufçu inananlar" asla
cennete ulaşamayacaklar.
Bu nedenle, tasavvufi şekilde çarmıha gerilme, ya da buna alet
olduklarını bilmiyorlar, ya da bilerek ve Davut Yıldızı aracılığıyla
tasavvuf uygulayan Sofiler ve Aleviler, Batılı halklar ve diğerleri, bu
nedenle "iyi niyetli" değiller... Sonsuza dek cehennemi yaşayacaklar!
Büyü/sihir ve benzeri olan tasavvuf yasaktır!
Sofilere göre tasavvuf ile mühürledikleri kişiler “mü’min” ise kesinlikle
cennete ulaşacaklar, günahkâr olan mü’min bile olsa, bu günahkâr
kabirde cehennemi deneyimleyecek ve dirildikten sonra cennete
girecek. Kafir olarak işaretlenen insanlar dirildikten sonra bile
cehennemde kalacaklar… Unutmayın, bu işaretler tasavvuf yolu ile
ortaya çıkar ve bu işaretleri Dabbe aracılığıyla gördüklerini iddia
ederler…
Yani Yahudiler ve Sofiler/Aleviler Davut Yıldızı'na inanırlar. Delta
şekilleri (elektromanyetik alanlar) aracılığıyla bağlanmak istedikleri
herkese, tercihen Harut ve Marut melekleri olanlara bir Davut Yıldızı
bağlarlar ve sonra kendilerine göre "sistemin” Allah veya Yaratıcı ile
irtibat sağladığına inanırlar. Veya bazı hocaların iddia ettikleri gibi bir
“Dabbe” aracılığıyla onlara kimin Kafir kimin Mü’min olduğu
söyleniyor... Onlara semada/havada veya psikotik şekilde bir yazı
gösteriliyor, onlar da bu işaretlerin bir şekilde Allah'tan geldiğine
inanırlar…
Davut Yıldızı ile haçı çevirdikleri zaman gördükleri bu iki şeklin bu
sözlere (kafir veya mü’min) benzeyeceğini ve dolayısıyla gerçek
hayatta bire bir aynı olmayacağını tahmin ediyorum.
Bu olaya nereden bakarsanız bakın, bu işaretlerin Yaratıcının alin
yazısı olduğuna inanıyorlar. Davut Yıldızı ile tasavvuf uyguladıkları
gerçeği gizli bir sır değil, çünkü bu Wikipedia’da bile var ve bunu
kendileri de iddia ediyorlar. Geçtiğimiz günlerde tasavvufun biraz
daha farklısı "Rabıta" hakkında tartıştılar... Bazı kişilerin ölümünden
sonra Davut Yıldızı ile bunlar irtibata geçtiğini zannederler, halbuki
ölüler konuşmazlar, Fatır 22 ayetine bakınız. Öyle ki, bu Davut
Yıldızlarını havada tutmaya devam etmek istiyorlar; insan öldükten
sonra da rahat edemeyecek izlenimi veriyor bu durum...!
Rabıta ölüler ile konuşmak, ki bu Kuranın ayetlerinde yazar, bunun
mümkün olmadığı vurgulanır… Sofilerin iddiasına göre bunlar Hz.
Muhammed ile irtibata geçebiliyorlar ve de ondan direktif
alabiliyorlar. Bir şeyler gördüklerini de iddia ediyorlar... Nasıl ve
neden müşrik olduklarını ve nasıl inkâr ettikleri tam burada bu sözler
ile belli olmadı mı sizin için?
İkinci teknik açıklama:
Davut Yıldızı ile uygulama kısaca şu şekildedir: öncelikle
elektromanyetik alan (delta) içeren bir tasavvufi haç şekli bir tür
yöntem/frekans aracılığıyla kurbana bağlanır… Daha sonra bu, yine
dönen (sanal) Davut Yıldızı ile gamalı haç oluşturularak ters çevrilir
veya döndürülür. Artık bir Yz ekseniniz var.
Yani normal teknik anlamda: bir yöntem/bağlantı yoluyla
vücudunuza, bir Delta elde edersiniz, sonra bu deltayı sağ tarafınıza
çevirir veya başka bir Delta'yı sağa bağlarlar. Delta aracılığıyla bir
XY, XZ ekseni elde ederler. Daha sonra YZ ekseni elde edilir (30
radyo ile) ve Davut Yıldızı YZ eksenini bağlar birbirine. Z eksenine
YZ ekseni üzerinden bağlanıyorlar, 4 x YZ bağlanıyor birbirine, yani
Davut Yıldızı bağlandığında Z eksenine bağlanmış oluyorlar. 4 x 90
= 360 derece Yz yaratıldığı anda haç da tersine dönecek ve put ile
"temas" yapacaklar... Adeta bedeninizde size fısıldayabilecekleri ve
aynı zamanda size ulaşabilecekleri bir tür manyetik alan yaratılıyor,
psikozlara neden olur. Sofiler, Yahudiler ve Aleviler, bu psikozların
Yaradan'dan geldiğini ve bu nedenle diğerlerine göre daha üstün
olduklarını, dolayısıyla bu psikozların Yaradan'dan gelmesi
gerektiğine inandıkları için “anında görüntü” yaşadıklarını
söylüyorlar... Yani "kötü göz" sözüne bunlar kalbin gözünün açılması
adını verirler.
Elektromanyetik alanın (delta) tersine çevrilmesinin amacı, birinin
vücudun sol kısmını, diğerinin ise sağ kısmını birbirine bağlamasıdır,
böylece vücudun sol ve sağ kısmı birbirine bağlanır ve böylece
insanın ruhuna frekans işlenir, yani bağlanır ve sonrasında psikoz
ortaya çıkar! Kimi hastalanıyor, kimi bundan faydalandığını sanıyor,
kim iyi kim kötü?
Unutmayın ki Şeytanlar ve Deccallar bizim gibi sisteme bağlı
değillerdir, onların “sayıları” veya harfleri yoktur. Yani nasıl ki cinlerin
3, insanların da 5 harfi varsa, şeytanın ve gerçek Deccalların de
harfleri yoktur ama onların harflerini çağırdığınızda gökyüzünde
piramit ya da kule (put) gibi bir tür cisim görürsünüz. Yeşil Kule gibi.
Yani onların alnına “kafir” yazacağı için tasavvuf yoluyla “kafiri”
bulacakları fikri bir oyunun parçasıdır, bir aldatmacadır! Bir şeytana
bu yollardan ulaşamazsınız… Tasavvuf yolu ile birini işaretlemek
kafirin oyunudur, Allah’ta kafirin hortumunu işaretleyeceğini Kalem
suresinde belirtiyor. O gün İki işaretli kişi olacak demek… Yani
suçsuz birini işaretlemek, Şeytan’ın masum olduğunu gösterecek, bu
hainlerin planıdır!
Not: bu arada sistem öyle bir şekilde ayarlanmıştır ki, bir Yıldız
oluşturulduğunda otomatik olarak bir gamalı haç oluşacak veya bu
haç dönecektir! 58 prizma olan Demir Haça yıldız bağlanır. Yani
Demir Haç havada olduğu anda her şey hala "solda" = 58
prizmadır... Sağdaki 14 Prizma birbirine bağlandığında kısa süreli ve
geçici olarak 72 prizma elde edersiniz. İki prizma daha sonra
otomatik olarak 58'e bağlanır ve 5 yıldız = 60 elde edilir. En üstte,
gamalı haç faşistler tarafından eş zamanlı olarak = 70 prizma
oluşturulur.
- 199, bu ayet aynı zamanda dört kitaba, Kur'an'a, İncil'e, Tevrat'a ve
Zebur'a sadık olan insanları övmektedir. Kitaplara itaat edecekler ve
bir bedel karşılığında onları unutmayacaklar… Onlar Yaradan/Allah
tarafından övülecekler.
Nisa:
- 3, dul kadınlar ve ailesi olmayan kadınlar ile evlenmenin hayırlı bir
iş olduğu belirtilmektedir. Mümkünse bir kişi aynı anda 1'den fazla
kadınla evlenebilir. Ama 1 eşe sahip olmak her zaman en iyisidir. Bu
nedenle Sofiler ve Aleviler, bir kişinin 5 kadınla evlenebileceğine ve
bunun sünnetle ilgili olduğuna, sanki bu daha iyiymiş gibi ve
Peygamber'in talimatına göre olduğuna inanırlar. Ancak bu doğru
değil, bu yüzden 1 eşe sahip olmak en iyisidir, ancak yalnızca bir
ülkede çok fazla dul veya yetim varsa, o zaman birden fazla eş
almak en iyisidir. Bu kadın ve erkek sayısının dengesiyle ilgili.
Örneğin, 10 erkek ve 10 kadının var olduğunu varsayalım. O zaman
her erkek 1 eş alabilir. Mesela bir Sufi 5 kadınla evlenirse 9 erkeğe 5
kadın kalır, buna izin verilmez! Bu İslam'ın adaletine aykırıdır.
Bugünkü bu durumda Ukraynalı erkeklerin ve Rus erkeklerin 1'den
fazla eş alması hiç de şaşırtıcı olmazdı. Bu onların ırkını ve aynı
zamanda kadınları korumak içindir çünkü onların da geçimlerinin
sağlanması gerekiyor. Çünkü geçmişte savaşlar vardı, çok sayıda
yetim ve çok sayıda dul vardı, zengin bir adam olarak birden fazla
kadınla evlenmene izin veriliyordu ve bazıları 4'ten fazla kadınla
evleniyordu, yani peygamberin yaklaşık 12, Hz. Ömer'in 8 tane vardı.
Ama bu tamamen o kadınların erkek bulamamasından, savaşlardan
dolayı kadınların çoğunlukta olmasındandı...
Anladığım kadarıyla 4'ten fazla eş almanıza izin veriliyor ama isteğe
bağlı olarak aynı anda 1, 2, 3 veya 4 kadınla da evlenebiliyorsunuz.
Çünkü eski çağlarda peygamberler dışında pek çok erkeğin 4'ten
fazla karısı vardı.
Şunu da söylemeliyim ki Sofiler sıklıkla bakire olan genç eşler alırlar.
Sonra 1 kendi yaşında ve 4 fazladan genç kadının sahibi olan bir tür
imamlar oluverirler. Bunda pek çok yanlış var! Bu durumda pek çok
erkek eş bulamıyor! Vicdansız toplum bunu görmemezlikten geliyor,
belli ki yürürlükteki değerleri, yani dinimizi tam olarak bilmiyorlar veya
yanlış yorumlar ile süslüyorlar...
- 46, bu ayet çok önemlidir, çünkü Yahudilerin Tevrat'ta kelime
oyunları oynadıklarını, bazı kelimeleri değiştirerek, bazılarının da
yerini değiştirerek bunu yaptıkları belirtiliyor.
Böyle yazar Tevrat diyor Kur’an: “işittik ve isyan ettik, dinle dinlemez
olası! Hâlbuki bu böyle yazılmalıydı: “işittik ve itaat ettik, dinle ve bizi
gözet!
İşte bu, onların Tevrat'ı nasıl değiştirdiklerinin ve çok ileri gittiklerinin
bir örneğidir ve bu yüzden Yaradan tarafından lanetlendiler, çünkü
onlar küfür, yani Yaradan'a ve Hak Dinine/İslam’a karşı bir tür küfür
işlemiş oluyorlar! Bu nedenle kötülüklerinde ısrarcı oldukları için
çoğu tövbe etmeyecektir... Daha detaylı açıklama için ayrıca Maide
41'e bakınız.
- 47, bu ayet kitap/vahiy ile bilgilendirilen toplumlardan bahsediyor,
Ehli Kitap’ta diyenler var... Bunlar Müslümanlar, Yahudiler ve
Hıristiyanlardır... Ayet açıkça Kur’an'ın aynı zamanda Tevrat için de
bir rehber olduğunu yazıyor, çünkü Kur’an İncil için bir rehberdir ve
İncil de Tevrat için bir rehberdir. Ve buna uyulması ve dolayısıyla
Yaratıcının/Allah'ın iradesinin bir gün anlaşılması ve kabul edilmesi
gerekecektir.
- 60, Kur'an-ı Kerim, Hz. Muhammed'e, "iyi niyetli" olduklarını iddia
eden ama öyle olmayan bazı insanların nasıl yaşadıklarını görüp
görmediğini/tanık olup olmadığını sorar... "Tağut" denilen bu toplum,
bir puta inananlar ve putun Hz. İsa olduğunu iddia edenler var... Bu
düşman/Şeytan için değeri olan bir put iken. “Dalalet” kelimesi,
putlara ve tasavvufa inananların, Yaratıcıya/Allah'a ve kullarına karşı
kışkırtan ve sonuçta kendilerine hiçbir faydası olmayan kişiler olarak
kabul edilmesi anlamına gelir!
Sofiler ve Aleviler Allah'la/Yaratan'la tasavvuf yoluyla iletişim
kurabileceklerini düşünüyorlar. Yaratıcımızın bizi kâfir ve mü’min
olarak sınıflandırdığını ve bunu tasavvuf ile görebileceğimizi iddia
ederler. Anlayacağınız, bu aslında Şeytan’ın İşareti ve olayı, ama
farklı şekilde yorumlanıyor. Yani bir Davut Yıldızını bir Deltayı, bir
İşareti, bir elektromanyetik alan aracılığıyla vücuda bağlayarak kimin
cehenneme, kimin cennete gideceğini öğrenebileceklerini
sanıyorlar...
En Sonunda sadece bir kişinin harfleri belirleneceğini söylüyorlar, bu
KFR sembolü ile belirlenecek derler. Deccal'in halbuki harfleri yoktur.
Şeytan ve Deccal'in harfleri, tasavvufi işaretleri yoktur, yani sihirli bir
sayıları yoktur, dolayısıyla bizimki gibi bir elektromanyetik alanın
olmadığını anlamak istemezler. Yani bu sistemle sınıflandırılamazlar!
Onlarınki farklı. Sihirbaz tuşlara bastığı anda her “köle” için 10400
veya buna benzer bir sayı göreceksiniz ki bu da bir insanı temsil
ediyor, yani 5 rakam. Cinlerde üç çeşit Roma harfini görüyorsunuz.
Yani Şeytan ve Deccal için herhangi bir sayı görmüyorsunuz. Onlarla
birlikte Yeşil Kuleyi veya Piramidi veya gökyüzündeki buna benzer bir
nesneyi görürsünüz. Ayrıca bunun bile manipülasyona tabi olduğunu
unutmayın. Tasavvufu onlar belirliyorlar, bizler değil!
Birileri KFR bir insan bulsunlar... Ama bilsinler ki Allah Kalem
suresinde diyor ki, ben kendim de o zaman belki gerçek Deccal’i
Kalem ile “hortumundan” işaretleyebilirim... Biri tasavvuf ile, diğeri
Allah tarafından...
- 78, 79, bu iki ayet “kader” hakkında yazıyor. Bunda Sofiler ve
Aleviler bir tür inanç şekli olan Kaderriya'ya, her şeyin Yaratıcı/Allah
tarafından belirlendiğine ve bir tür robot gibi yaşadığımıza, içinde
kararlar aldığımıza, ancak bu kararların aslında hepsi
Yaratıcının/Allah'ın ilmi ile yapılmıştır derler, böylece her şey yolunda
gider. Sanki yapacağımız her şey önceden belirlenmiş gibi. Biz
gerçek Müslümanlar bunu kabul etmemeliyiz çünkü Nisa 79, güzel
kader Yaradan/Allah tarafından yazılır der ve bu kaderin kendini
adamış yaşayan insanların kötü amellerinden etkilendiğini
belirtmektedir. Nefs insana kötü bir nitelik verir. Yaratıcı/Allah
gerçekten sizin kötü işler yapmanızı istemez ve kesinlikle sizin
kötülüklerinizin Yaratıcı/Allah tarafından belirlenip emredildiğini iddia
etmenizi istemez. Çünkü daha sonra, kendisi için olumlu sonuç
veren tüm "iyilikleri" "Yaradan'dan" sayan, tüm kötü olayları ise
"başkalarının hatasından" sayan bir kavmin yazıldığı Nisa 78'e
geliyoruz. Daha sonra Yaratıcı kaderin sabitlendiğini iddia ediyor
ancak Nisa 79, bazı olayların “Nefslerden” geldiğine işaret ediyor.
Dolayısıyla insanın arzusu olan Nefsinde Yaratıcı tarafından
yaratıldığı doğrudur ancak biz de bu nedenle her zaman belirli
konularda karar verebilme yeteneğiyle bir imtihandan geçiyoruz. Yani
robot olarak yaratılmadık ve de gerçek bir Nefsimiz var, bir nevi
irademiz, eğilimimiz, arzumuz vs.
Yaradan'ın sana bir nefs vermiş olması, Yaradan'ın sana kötü işler
yaptırdığını belirlemez... Bu, tüm kötü eylemlerin Allah tarafından
emredildiğine kesin olarak inanan Sofiler ve diğer tüm "Kaderriyalar”
için çok ikiyüzlü bir davranıştır. Nisa 79'da ise fark çok net bir şekilde
belirtiliyor. Nisa 78'de Nefsin de Yaradan tarafından yaratıldığı
belirtiliyor... Ancak Sofiler bu ayetleri son derece ikiyüzlü bir şekilde
yorumladıkları için bu durum insanlar için de bir imtihan haline
gelmiştir.
Kısacası, Nisa 78'de kötülük gördüğünde isyan eden kavime
cevaben Nisa 79 indirilmiştir. Çünkü bu kavim kötülüğün Allah
tarafından geldiğine inanmış ve isyan etmişti...
- 122, bu ayet Salihlerin cennete varacağına ve orada sonsuza kadar
yaşayacaklarına işaret etmektedir.
- 136, Kur'an bu ayette tüm insanların Kur'an'a ve Yaratıcının
indirdiği kitaplara, İncil'e, Tevrat'a ve Zebur'a (Davut Peygamber'in
Zebur'u) inanması gerektiğini yazar. Kitapları (çoğul),
peygamberlerden birini, meleklerden birini, Yaratıcıyı/Allah'ı ve
dünyanın sonunu inkâr edenler, doğru yoldan sapmışlar ve sapkın
kimseler olarak kabul edilmişlerdir. Dalalet = sapkınlık.
- 162, 163, Yahudiler arasında çok ehil insanlar olacaktır, bu nedenle
Kur'an'a ve ondan önce indirilen kitaplara da Yaratıcının izniyle
inanırlar, aynı zamanda ibadet ve zekât yani 1 kişi için hayır işlerine
bağış yaparlar. Her yıl servetinizin 40’ta birini bağışlarlar ve
Yaratıcıya/Allah'a inanırlar ve dünyanın sonu olan Kıyamet'e
inanırlar. Böylece Yaradan tarafından övülürler ve ödüllendirilirler. Bu
nedenle Davut peygambere Zebur (kutsal kitap) verilmiştir. Sanırım
163. ayet daha değişik kutsal kitaplardan bahsediyor ama bu benim
için tam olarak net değil... Hz. Nuh, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup,
İsa, Eyüp, Yunus, Harun ve Süleyman'a verilen kitaplardan da
bahsediliyor.
- 171. ayette, Yaratıcı/Allah, kitaplar hakkında görevli kişilerin yanlış
beyanlarda bulunarak dalalete düşmemeleri gerektiğini yazıyor. İsa
peygamberin yalnızca bir peygamber olduğu, Yaratıcı olmadığı. Üçlü
Birliğe inanmayın ve Allah'ın üç varlıktan oluştuğunu söylemeyin,
diye belirtiliyor! Sofilerin ve Alevilerin bu konuda aykırı yorumlar
belirtmediklerini söylemeliyim ama bu çok önemli... Sofilere ve
Alevilere yüklenebilecek husus, onların tasavvuf ile meşgul olmaları
ve bunun Teslis Akidesi ile ilgisi olmasıdır ve dolayısıyla bu tasavvuf
biçimini dolambaçlı bir şekilde ve çok ikiyüzlü bir şekilde uyguluyorlar
ve benim görüşüme göre onlar, Batılı ve Uzak Doğulu uygarlıklardan
çok az farklılar, müşriktirler...
Maide:
- 13, İsrailoğullarının Tevrat'ı değiştirdiklerini, daha sonra kendilerine
güzel şeylerin öğretildiği kitaba asla itibar etmediklerini
belirtmektedir. Verilen mesajlara ve öğütlere asla sadık kalmadılar.
Çok azları tövbe edebilirler ama yine de bırakın onları kendi hallerine
ve onlara merhamet edin... Açıklama için ayrıca Maide 41'e bakınız.
- 33, bu ayet yalanlanıyor veya bu ayet hakkında çok fazla yanlış
anlaşılma var. Yaratıcıya ve onun peygamberlerine karşı savaşarak
sözde iyilik peşinde koşanlar, öyle gözükenler, yani müşrikler, bu
yolla karalama kampanyaları ve psikolojik oyunlar yürüten, aynı
zamanda savaş yürütenlerin, hukukun üstünlüğünün eline geçtiği
anda cezalandırılmaları gerektiğini belirtmektedir. Kısaca Kur'an'a
göre terör hem öldürüp hem de hırsızlık yapmış olsa bile adam
öldürüyorsa ölümle cezalandırılır. Yani terörizm bağlamında cinayet
işleyenler idam cezasını hak ediyor. Tabi ki evlerine dönen müşrikler
hariç, onlar yargılanırlar. Şimdi asıl sorun geliyor: eğer sadece bu
terör eylemi sırasında ya da Yaradan’a/Allah'a karşı kışkırtma
sırasında ya da kehanetler sırasında hırsızlık yapıp
öldürmemişlerse… O zaman ayaklar ve eller bir kesikle
işaretlenmeli, ellerde ve ayaklarda bir yara izi görünmelidir. Bu da bu
insanlar için acı bir ceza anlamına geliyor, çünkü hırsız olarak
anılacaklar ve yaptıklarıyla anılacaklar... Yani Suudi Arabistan'da
olduğu gibi, Sofiler ve Aleviler gibi kolların ve bacakların
koparılmasını isteyen bir durum söz konusu değil. Bu zamanda
ampüte edilir eller, ama bu çok yanlış ve kafirlere göre bir
uygulamadır. Kim bunu yaparsa, en büyük hatayı yapmış olur,
sefalete sebep olur ve Kur'an'ı inkâr etmiş olur. Kur’an'a ve İslam'a
iftira atılıyor. Kur’an'ın amacı elleri koparmak, ampüte etmek,
değildir... Bu olgunun onların toplumdaki konumlarıyla ilgili olduğunu,
dolayısıyla utanç duymaları gerektiğini ve insanların onları hırsız
olarak tanıması içindir! Bu yöntem belki de bunun için ilkel ve eski bir
yöntemdir... Bizim dünyada bunun aynısını eşleştirebileceğimiz
başka yöntemlerimiz de var, sabıka kaydının incelemeye açılması
gibi. O zaman hırsız olduklarını her zaman bilirsiniz... Ama bu
hükümetin tercihidir...
Bu arada, başkalarını sınır dışı etmeye çalışan teröristlerin kendileri
de evlerinden atılması gerekir, çünkü bu mağdurlarda huzursuzluğa
ve adaletsizliğe neden olabilir, bunu tahliye olarak düşünün...
- 37. ayette yine cehenneme girenlerin ateşten çıkmak istedikleri
ancak bunun imkânsız hale getirildiği belirtilmektedir.
- 41, bu ayet İsrailoğullarının Tevrat'ı değiştirdiğine işaret etmektedir.
Sofiler ve Aleviler kitapların mutasyona uğradığına inanıyorlar, ancak
bu kitaplara saygısızlık edildiğini, bir daha asla okunmaması
gerektiğini ve artık onlara güvenilemeyeceğini iddia ediyorlar. Yani
gerçeklere dayanıp, bunları tamamen çarpıtıp sonra başka ayetleri
inkâr etmeleri bu bakımdan tehlikelidir… Kur'an'ın İncil'i tasdik
ettiğini, İncil'in de Tevrat'ı tasdik ettiğini belirtmektedir. Tevrat ta
Zebur’un tasdiki... İşte bu yüzden Allah/Yaratan yine de bu kitaplara
inanmalı ve bunlar okunmalı diye belirtiyor, ancak şüpheye
düştüğünde daima İncil'in tasdiki ve yol göstericisi olan Kur'an'a
başvurulmalıdır. Önceki kitaplar ve kanıtları yeryüzündeki tek din
olan İslam'ın adaleti ve onun getirdiğini anlatır, Arapçada şeriat
denilen adalet. O halde “hak dininden” bahsederken bütün kitapları
bir araya toplayıp okumalı, içeriğine inanmalı vs. Yaratıcının sözü,
yani Yaratıcının/Allah'ın insanlara emanet ettiği tüm kitaplar Kur'an
tarafından onaylanmıştır. Kur'an-ı Kerim bu kitapları okumanın farz
olduğunu, bu kitapların kutsal olduğunu açıkça yazıyor. Kur'an bu
kitapları tasdik etmektedir. Sofiler ve Aleviler bu ayet kapsamına
girerler: Bakara 75, daha öncesine bakınız. Bunlar kendilerinin
Kur'an'dan daha iyi bildiklerini zannederler ve sanki kendilerine daha
uygun geliyormuş gibi ayetleri inkâr ederler...
- 46, 47, 48, Kur'an bu ayetlerde İncil'in Allah/Yaratıcı tarafından
Tevrat'ın tasdiki olarak insanlara emanet edildiğini belirtmektedir. Ve
İncil'in elçisi İsa Mesih'tir. Daha sonra Kur'an, İncil ve Tevrat da dahil
olmak üzere önceden belirlenmiş kitapları doğrulamak için
peygamber olan Hz. Muhammed'e verildi. Her üç ayet de toplumun
bu kitapların getirdiği adaletle (şeriat) yönetilmesi gerektiğine işaret
etmektedir.
- 66, eğer insanlar gerçekten Tevrat'a, İncil'e ve Kur’an'a saygı
gösterselerdi o zaman insanlar mutlaka cennete girerlerdi. Ancak
çoğu bu normlara ve değerlere uymuyor.
- 68, bu ayet, kendilerine kitap verilen kavimlerin, Tevrat, İncil ve
Kur'an'ı rehber edinerek onlara uymadıkça, şeriattan söz
edilemeyeceğini ve tek dinin asla hâkim olamayacağını
göstermektedir. Kuran hem sözde Müslümanlar hem de sözde İncil’e
inanan veya Yahudi Hristiyanlar tarafından inkâr edildiği ve küçük
düşürüldüğü sürece, sağlıklı bir değer yargısı olamaz. Ve
küçümseme daha fazla dalalete ve küfre yol açacaktır! Yaratıcı, Hz.
Muhammed’den bu günahkârlara üzülmemesini istiyor…
En-am:
- 91, 92, kâfirler Allah'ın/Yaratıcının insanlığa hiçbir kitap vermediğini
iddia ederler. Kur'an-ı Kerim, Yaratıcının/Allah'ın bu amaçla Hz.
Musa gibi elçileri gönderdiğini de belirtmektedir. Ancak halk Tevrat'a
saygı göstermemiş, onu parçalamış ve Tevrat'ın bazı bölümleri (çok
olduğu söyleniyor) insanlıktan gizli tutulmuştur. Ancak Kur'an,
Tevrat'a güzel bir eklentidir ve bu eksiklikleri büyük ölçüde
doldurmaktadır. Yani Hıristiyan ve Yahudi liderlerinin gizli tuttukları
şeylerin çoğu Kur'an'da açıklanmaktadır. Özellikle Hz. Muhammed'e
yönelik, Kur'an'da Yaratıcı/Allah tarafından Tevrat'a, Kur'an'a, İncil'e
ve Allah'a ait olduğu belirtilen kitaplara başvurması teşvik edilir.
Bunların insanlara Yaratıcı/Allah tarafından emanet edildiği... Bu
konuda başkalarına soru soranları bırakmalısınız. Bu insanlar oyun
oynuyorlar... Sofiler ve Aleviler dolayısıyla kitapların Yaratıcı/Allah
tarafından gönderilip, ancak bu kitapların doğruluk taşımadığına ve
mutasyona uğradığını ve sadece Kur’an'ın okunması gerektiğini
iddia ediyorlar. Kuranı da doğru anlamak için anlamına bakmamak
gerektiğini, Hadislerin Kuranı açıkladığını söylerler... Bu doğru
değildir, Hadisler Kuranı yalanlar ve de Muaviye tarafından
değiştirilmiştir ve eklemeler yapılmıştır...
Birde dipnot olsun, bunların yazdıkları Kuran mealleri doğru
olmayabiliyor! Doğru bir şekilde anlam çıkarmıyorlar, orada
manipülasyon teknikleri kullanıp Hadislerden sözleri Kuranın mealine
yapıştırıyorlar...
- 146, bu biraz farklı bir konu. Normalde kesilen ve helal olan kurban
da bile, “beyaz et”, iç yağı da derler, yani yağ tabakası olan,
sığırlardaki bu beyaz et tüketilmemesi gerektiğini ifade ediyor. Sofiler
ve Aleviler bahane olarak bunu sadece Yahudilerin yapmasına izin
verilmediğini, Müslümanlara helal olduğunu ve izin verildiğini
söylüyorlar, çünkü bu ayette Yahudiler örnek olarak zikrediliyor.
Ancak kırmızı etin arasındaki yağ tüketilebilir... Bu tamamen beyaz
yağ tabakasının tercih edilmemesi gerektiği anlamına geliyor, çünkü
haram kılındı.
Araf:
- 36, Kitapların ayetlerini inkâr edenler, cehennemde sonsuza kadar
kalacaklar ve asla çıkamayacaklardır...
- 42, iyi niyetle yaşayan ve doğruluk adına iyilik yapanlar cennette
sonsuza kadar yaşayacaklar, burayı asla terk etmeyecekler.
Enfal:
- X
Tevbe:
- 17, Müslüman gibi davranan ve olamayanlar, bu nedenle müşrik
olanlar, sonsuza kadar cehennemde kalacaklardır. Açıkça karalama
kampanyaları yürüten ve bunun bilincinde olan bazı kişilerin,
fikirlerini başkalarına aktarmak için cami bile inşa ettiklerini görmek
utanç verici...
- 20, 21, 22, adaletin hüküm sürdüğü yerlere kaçıp, servetlerini
Yaradan/Allah adına harcayarak yaşayanlar, yani paralarını yanlış
şeylere değil, daima iyi şeylere harcayanlar ve ayrıca bu insanların
sonsuza kadar yaşayacakları cennete gitmeleri için kendilerini iyi bir
amaca adadılar...
- 23, 24, dindar kişiler için, anneniz, babanız, erkek ve kız
kardeşleriniz ve diğer akrabalarınızla bile arkadaşlık kurmamalısınız,
yani İslam’ın norm ve değerlerine açıkça karşı çıkıyorlarsa onlarla
iletişiminizi sürdürebilirsiniz (en azından dört kitaptaki norm ve
değerlerden kaynaklanan) ... Ama arkadaş olmayın! Yanlış norm ve
değerlere sahip insanlarla arkadaş olmaya devam ederseniz, o
zaman Yaratıcının/Allah'ın gözünde zalimlerin ta kendisisiniz... Eğer
para, kadın, aile ve bazı şeyler sizler için “İyi yoldan”, haktan, daha
önemliyse, o gün geldiğinde Yaradan/Allah'tan güzel bir hüküm
beklemeyin...
- 63, Yaratıcıya/Allah'a veya peygamberlere karşı otoriteyi yıkanların,
özellikle Hz. Muhammed'e karşı diyor, onların sonları cehennem ve
sonsuza kadar orada kalacaklar. Dolayısıyla Sofiler ve Aleviler,
dünyanın sonu geldiğinde mezarlarından dirilecekleri bir tür dünyada
reenkarnasyona açıkça inanıyorlar.
Mahşerde, Kıyamet günü, bir grup insanın Zümer’i geldiğinde gruplar
halinde kıyameti yaşayacaklar, önce Araf'tan kalkacaklar ve
dirilecekler bedenleri ile Mahşer alanında, insanlar bedenlerine
kavuşacaklar ve daha sonra bedenleriyle birlikte Ahirette
yaşayacaklar. Hâlbuki Sofiler ve Aleviler kabirde cehennem
dediklerini unutmayın ve her zaman oradan kademe kademe
çıkacaklarını ve Ahirette ebedi cennete girileceğini vurguluyorlar…
Lütfen benzer görünen ancak aynı olmayan bir gövdeye sahip
olacağınızı da unutmayın. Her durumda, orta yaşlı görünüyorsun.
Yani kelimenin tam anlamıyla topraktan çıkacağımızı düşünüyorlar.
Bedenin sorgulanacak ama kabirde dirilme yoktur! Kur’an'a göre açık
bir alan olan Mahşerde reenkarne olunur. O zamana kadar
ruhunuzun mezarda olduğunu iddia ediyorlar. Yani kabirdeki ruh,
kabirden yeryüzünde reenkarne olmadan önce azap çeker derler.
Yani her şey ayrıntıdadır ve Şeytan, onun ortakları ve benzeri cinler
her zaman bu ayrıntıların arkasına saklanırlar!
Not: Hıristiyanlara göre Tanrı bir insandır ve Kiyamet Günü, bir
kişinin gelmesinden sonra yeryüzünde gerçekleşecektir... Bu
düşünceyi Sofiler ve Aleviler de savunuyor gibi, sadece onlar bu
günün Kıyamet Günü olmadığını, Peygamber'in gelişi olduğunu ve o
gün çok sayıda insanın kitleler halinde öleceğini iddia ediyorlar. Yani
bu güne Kiyamet demiyorlar ama ayni şekilde inanıyorlar...
Zira Masonluk, Sufiler ve Aleviler ile birlikte tasavvuf ile ve onun
büyülü mükemmelliğiyle meşguldür. Anlayacağınız bir Deccal
geldiğinde toplu katliam gerçekleşecek!
- 68, komplocuların da cehenneme gidecekleri, bu insanların
sonsuza kadar cehennemde kalacakları açıklandı.
- 72, İnananlar için, “Hayırlı işler/Dava” için çaba gösteren bu kişiler,
içinde sonsuza kadar yaşayacakları cennetle ödüllendirilirler.
- 89, yine insanların sonsuza kadar cennette kalacakları, bazen
canları pahasına, para ve kaynak kullanımını da içeren, adalet için
bir cihat, bir mücadele yürüten kişiler olduğu belirtiliyor. Yaratan/Allah
adına çaba önemlidir.
- 100, yine “Hak Davası”, hak için, adalet için çalışan, kitapların norm
ve değerlerini kullananların cennette sonsuza kadar yaşayacakları
belirtiliyor...
- 123, özellikle aile ve sözde arkadaşlarla, normlara ve değerlere
göre yaşamayan, zorbalar, Iman’a küfür edenler, aralarındaki kafir ve
düşmanlar, bu tür kişilere karşı doğru yolu göstermek lazım. Önemli
olan onların komşunuz veya yakınınız olması, dolayısıyla onların
nasıl ve ne yaptıklarına, sizin hakkınızda ne söylediklerine çok dikkat
etmeniz gerekiyor... Sofiler ve Aleviler, ne olursa olsun anne
babanıza her zaman itaat etmeniz gerektiğini iddia ediyorlar. Hem
doğru hem de yanlış davransalar da…
Yunus:
- 26, 27, kötü eylemlerle bir sonuca ulaşanlar cehennemi tadacaktır.
Onları aynı zamanda karanlık, puslu hislerinden de tanıyabilirsiniz,
içlerindeki kötülük bu insanları bir şekilde mutasyona uğratır ve
onları öne çıkarır. Bu insanlar cehenneme gidecekler ve bir daha
çıkamayacaklar… “Nursuzluktan” bahsedilir gibi, bir anlamda…
- 37, bu ayette Kur'an'ın kendisinden önceki bütün kitapları
doğrulayan kitap olduğu anlatılmaktadır. Kur'an diğer kitapların
rehberidir. Önceki kitaplardaki normlar ve değerler Kur’an'da da
belirtilmektedir.
- 47, her milletin peygamberi vardır. Yani yeryüzündeki ve dünya
dışındaki her milletin (tünel vizyonunu engellemek için), bu yüzden
“her biri” diyor, her milletin kendi peygamberi olmuştur. Yani aslen
İbrahim'den olmanız ya da başka bir soydan olmanızın gereği yok.
Her milletin (kavim) peygamberleri olmuştur. Sofiler ve Aleviler,
yalnızca İbrahim soyundan gelenlerin peygamber olabileceğine ve
onların insanlığın seçilmiş ırkı olduğuna inanırlar.
Hud:
- 17, çoğu insan bu hususu inkâr edecektir, Kur'an'ın iddia ettiği
husus budur, Kur'an'ın Yaratıcının/Allah'ın önceki kitaplarının tasdiki
ve rehberidir. Basılan her kitap bir öncekinin teyidi niteliğindedir.
Demek ki Tevrat, (örnek olarak) başka bir kitabın doğrulayıcısıydı…
- 23, onlar için vaat, cennette sonsuz yaşamdır. Yani başka bir
reenkarnasyon olmadan. “Hakka” bağlı kalanlar için.
- 107, 108, yine “Hak Davası’na” değiniliyor ve daimî ikamet, cennet
vaadi veriliyor ya da cehennemden haber veriliyor. Sadece
cennetten bazılarının daha yüksek bir seviyeye ulaşması mümkün
olabilir.
- 114, bu ayet yine bir namazdan bahsediyor, bu öğleden akşama
kadar yapılması gereken bir ibadettir. O halde 3 defa salat edin! O
halde Kur'an'a sıkı sıkıya uyun.
Yusuf:
- 111, Kur'an, Yaratıcının/Allah'ın önceki kitaplarının yol göstericisidir
ve kitapların geçerli norm ve değerlerinin teyididir.
Ra'd:
- 5, dirilmeye, ölümden dirilmeye inanmayan insanların, dünyanın
sonu geldiğinde ruhun diriltileceği ve ardından “Nefslerin”,
Yaradan’ın huzurunda çevredekilerle konuşacağına işaret eder Allah.
Mahşerdeki bu olaya inanmayan bu insanlar sonsuza kadar
cehennemde kalacaklar...
Sofiler ve Aleviler, yeniden dirilişin bir nevi dünyada reenkarnasyon
olması gerektiğine inanırlar. Sözde kabirde cennette ve cehennemde
olanların bedenleri yeryüzünden ve yerden kalkacak, onlara göre ruh
kabirdeydi ve o günde ruhları oradan dirilecek ve insanlar bedenlerini
kabirden geri alacaklar... Sonra mü’min olan insanların hepsi
cennete yerleşecekler... Cehennemden gelen müminler de öyle...
Sadece tasavvuf anlamında “kafir” olanlar kabirde cehennemi
yaşadıktan sonra Ahirette ebedi cehennemde kalacaklar, derler…
Yani farklı inanıyorlar...
İbrahim:
- 4. ayette her peygamberin her milletle kendi diliyle konuştuğu
anlatılmaktadır. Demek ki bu ayet, bütün milletlerin peygamberlerinin
varlığından bahseder. Bu sadece Yahudilerin ve Arapların değil,
diğer halkların da, yani Sofilerin ve Alevilerin iddia ettiği gibi sadece
İbrahim'in soyundan gelenlerin değil, peygamberleri ve elçileri
(eskiden) var olduğu anlamına gelir...
- 23. ayet, ahiret gününe inananların bir Müslüman gibi iman etmeleri
gerektiğini, öyle ki şeytanın talimatlarına uymadan iman etmeleri
gerektiğini, bu kişilerin cennette sonsuza kadar kalacaklarını
belirtmektedir... 21 ve 22. ayetlerde yine ikiyüzlü davranışlar
sergileyen, kendini üstün gösteren ve Kıyamete rağmen bu tavrından
sapmayan insanlardan bahsediliyor! 22. ayette Şeytan'ın bu
insanlara vesvese verdiği ve bu nedenle bazı türlerin gönüllü olarak
ona inandıkları, ne olursa olsun verdiği sözleri tutmaması dışında
kendisinde hiçbir kusur görmediği belirtilmektedir. Bu kişilerin
Şeytan'ı bir nevi Yaratıcı olarak görebileceklerine işaret ediliyor...
Bu durum, Hristiyanların yeryüzünde cennette birlikte sonsuza kadar
yaşamak istedikleri olan kişiyi, Hz. İsa olmayacak bu kişi, Yaratıcı
olarak gördüklerine işaret ediyor. Maalesef burada bir tuzak ve
oyundan bahsediliyor. Eğer Hz. Isa gelirse, zaten tasavvuf ortadan
kalkacak, Şeytan da olmayacak. Aksi takdirde Ali İmran 55'te Hz.
İsa'nın dünyanın sonu gelmeden hemen önce Allah tarafından
canının alınacağını belirtilmektedir… Ve Hz. Isa gelemeden Kıyamet,
Vakia/felaket anlamında, kopacaktır. Bu nedenle “gücünü” Yeşil
Kule'den (puttan) alan ve yeryüzündeki tüm acıların sebebi olan kişi
Şeytanın ta kendisidir… Ama maalesef birileri bu tasavvuf olayından
dolayı Deccalların askeri olacaktır, bu bir ihtimaldir…
- 28, 29, cehenneme giden insanlar sonsuza kadar orada
yaşayacaklar/kalacaklar...
Hicr:
- 16, 17, 18. ayetlerde Yaratıcının/Allah'ın gökyüzünde burçlar
yarattığı anlatılmaktadır. Bunu herkes kabul etmelidir. Allah/Yaratan
şu ana kadar tüm burçlarını korumuştur ve hiçbiri kaybolmamıştır.
Yani "ismun Ahmed", yani peygamberler burcu "Ahmed’de” “Mesih”
te kaybolmamıştır...
Yeşil Kule, yani put/"sistem" ile tüm peygamberleri gözetleyen
Şeytan tarafından sorun yaratıldığı doğrudur… En büyük sorunun
insanları tasavvufa inandırmasıdır! İblislerin ve onların kölelerinin
barındığı bir boyut da bulunur... Cinler alemi denilen…
Zülkarneyn'in cin aleminin kapısını kapatmasından bahsediliyor,
normal cinler değiller bunlar, şeytan ve askerlerine, içlerinde insan
dahil her tür olabilir. Aslında bunlar Yecüc ve Mecüc de değiller.
Zamanın iyi bir mimarı olan Zülkarneyn'in kapattığı bir alan veya
tünel bulunan iki normal kavim ile ilgilidir. Fantastik bir teknik, yani:
muhtemelen bir tür kimyasal reaksiyonun duvarı oluşturduğu bir tür
yöntem kullandı. Bakır karışımının reaksiyona neden olduğu ve
ardından alanın üzerine duvar örüldüğü konuşuluyor. Daha sonra iki
halk barış içinde yaşadı. Böylece görevi başarıyla tamamlandı.
- 27, nasıl ki Hz. Adem'i tanıyorsak, cinlerin atası Cann'dır. Yani
Cann, algılanabilen dünya dışı bir varlıktır, bir “uzaylı” varlık türü.
Şeytanın aleminde olanlar zaman zaman insanlara kısa bir süre için
görünebilirler, ancak onlar şeytandır veya askerleridir, bu nedenle bir
melek onlara saldırabilir ve uzun süre kalamazlar. İnsanlık olarak bir
an önce bu cinlere ulaşıp bulmamız gerekiyor, çünkü bu Sofilerin ve
Alevilerin yalanlarının delilidir. Çünkü onlar da bizim gibi aynı
düşmanları (şeytanlar) var.
Hz. Adem'e saygı göstermek istemeyince Allah/Yaratan tarafından
cennetten kovulan, Hz. Adem'i ayartmak için eylemlerinde
ölümsüzlük ağacını kullanan ve cennetten çıkan bir cindir İblis… İblis
bir şeytan olarak, Hz. Âdem ise peygamber olarak çıkarılıyor. Bu
nedenle Şeytan'ı Cann'la karıştırmayın! Alem yaratılmıştır ve Yeşil
Kule aracılığıyla olması gerekiyor. Yani cinler aleminden bu put
Zakkam ağacına kadar ulaşır! Bir çeşit paralel bir kıble, yani bir Sırat
yaratır! Böylece şeytanlar ruhları ölüm meleklerinden çekme eylemi
gösterirler, ölümsüzlük için…
- 44, bu ayet cennetin 7 kapısı olduğuna işaret ediyor... Bu, Sofilerin
ve Alevilerin düşünce tarzı bağlamında kafa karıştırıcıdır. Yani
Kur'an'ı okuyup bu şekilde düşünürseniz kafa karıştırıcı oluyor...
Sofiler ve Aleviler, ölümden sonra bir tür imtihan var olduğuna
inanıyorlar; burada iki kapı arasında seçim yapmak zorundasınız
diyorlar, yani sağ veya sol... Ve nasıl bir akla sahipler bilmiyorum...
Çünkü Kur’an'a göre cennetin 7 kapısı vardır. Zaten cennet ve
cehennem arasında seçim yapmanın hiçbir anlamı yok, ama onlara
göre sağ kapı doğru kapı olmalıdır... Hadis, insanlara cenneti ve
cehennemi gösterip onları bunun doğruluğuna inandıracak
Deccallardan bahsederken, sol ya da sağ seçimi yaptıranlar… Bu
olay bu tarikatlar da var. Bir imtihan, çünkü onlar da bu Hadis'ten
bahsediyorlar ama sonra cennetin kapısı sağ tarafta olduğunu iddia
ediyorlar... Bu ikiyüzlülüktür ve insanlar bunu anlıyorlar, değil mi?
- 48, cehennemin sonsuz olduğunu ve oradan çıkılamayacağını,
hatalıysan cehenneme gireceğini yazan ve asla çıkamayacağını
belirten bir ayet daha...
Sofiler ve Aleviler bilirsiniz ki cehennemden çıkmaya inanırlar,
tasavvuf anlamında mü’min olanlar cehennemden çıkacak derler…
Kabirdeki Azab cehennemdir derler. Kabirde cenneti de cehennemi
de yaşayacaklar sözde. Mü’min olanlar bu sıkıntıdan kurtulacaklar,
çünkü ahirette kabir azabından, yani cehennemden, çıkan müminler
ile birlikte cennette yaşayacaklar...
Nahl:
- 29, bu ayet, Kur’an'a içtenlikle saygı duymayan ve tek bir Yaratıcıya
inanmayan, dünyanın sonunun nasıl olması gerektiğine içtenlikle
inanmayan bazı kavimlerin anlatıldığı 21'den 28'e kadar olan
ayetlerin açıklamasıdır. Onlar da tamamen farklı bir açıklamaya
sahip olan ve gerçek Müslümanlardan üstün olduklarını iddia eden,
örneğin aralarında imamlık yaparak onları yanlış yola yönlendiren
kimselerdir... Bu tür insanlar ciddi bir lanet taşırlar ve onlar
başkalarının günahlarından da pay alırlar. En fazla Kıyamet'e kadar
küfredebilirler... Kendini üstün gören, Yaratıcının sözüne saygı
göstermeyenler, bu tür insanlar da sonsuza kadar cehennemde
kalacaklardır...
- 30, bu ayette iyi niyetle yaşayan insanlara soruluyor, Yaradan seni
ne ile görevlendirdi...? Bu insanlar “iyilik yapmak ve Hakka davet ile”,
ile cevap veriyorlar. Bu insanlara cennet vaat edilmiştir... Bu,
Yaratıcının/Allah'ın iyiliği emrettiğini ve kötülüğü
yasakladığını/reddettiğini bildirdiği Nisa 79 ile ilişkilendirilebilir...
- 90, bu ayet aynı zamanda Yaratıcının/Allah'ın her zaman insanların
yanlış yola gitmesini engellemeye çalıştığını gösterir ki bu, Kur’an'a
göre: fuhuş, genel olarak kötü işler ve insanların sınırları zorladığı
şeyler (terörizm gibi) sömürme, boş yere öldürme vb. (fitne ve
sapkınlık ile kastedilen budur). Bu aynı zamanda Nisa 79'u da
anımsatıyor; burada Sofilerin ve Alevilerin kaderinizin zaten
sabitlenmiş olduğuna inandıkları ve bu imtihandan geçtiğinizi, bu
durumda devamlı tövbe etmeniz gerektiği söylenmelidir. Daha sonra
suçluluk ve masumiyetin aslında reddedildiği bir tür tuhaf hikayeyle
karşılaşıyorsunuz. Bu da sonuçta herkesin cennete gitmesini
sağlayacak… Bunun adı Kaderriya inancı.
- 92, bu ayet de aynısını yazarak, yazar ki, eğer Allah gerçekten bazı
insanların tövbe etmelerini istiyor, fakat bunda zor kullanmak
istemiyor, çünkü bu tür insanlar çok kurnaz oldukları ve iyi
kalamadıkları için tekrar hataya düşeceklerini belirtmektedir. Yani
Allah bunları hidayete erdirmiyor, bu yüzden. Ama sonuçta insanların
yaptıkları eylemlerin Mahşer alanında, sorgu sırasında size
bildirileceği belirtilmektedir. Ve her şey herkese Yaratıcı/Allah
tarafından açıklanacaktır.
Bu husus yine Nisa 79 ile, en azından Sofilerin ve Alevilerin
yorumlama şekliyle çelişir. Kötülüğü Allah’tan bilenlerin vay haline...
Ayrıca Sofiler, Zerdüştiler ve Alevilerin Nahl 104'ten 110'a kadar olan
ayetleri okumaları, yaptıkları yanlışlardan dolayı ve daha sonra
cezalarının ne olacağından dolayı faydalıdır.
İsra:
- 5, 6, 7, Kur'an iki fitnenin meydana geldiğini iddia ediyor. Bu
durumda Sofiler bu olayların henüz gerçekleşmediğini iddia ederler...
- 49, 50, 51, ruhun ölümden “uyanışını”, yani dirilmesini, gösteren
ayetlerdir. Bu dünyanın sonuyla ilgili. Bu yüzden Sofiler bedenin
mezardan, yani dünyada, reenkarnasyon şeklinde bir diriliş olduğunu
iddia ediyorlar.
- 55, bu ayet, bazı peygamberlerin diğerlerinden daha iyi görev
yaptığını açıklamaktadır, ancak bu, bazı peygamberlerin daha aşağı
olduğu anlamına gelmez… En büyük peygamber diye bir kıyaslama
olmaz örneğin. Niyetleri aynı olduğu için.
- 60, bu kitapta Yeşil Kule ye bağlı lanetlenmiş bir ağaçtan
bahsediyor, Kur'an da Zakkam ağacı diye belirtilen, ateşten ağaçtan
bahsediliyor. Teknolojik bir mucizedir bu ateşten ağaç, cehennemden
köklenir. Büyük ihtimal ateşten, elektronik, bir ruh ağacıdır. Bu, Melek
Cebrail'e, Kutsal Ruh'a doğru büyür ve daha sonra bizlere de
bağlanır. Bu paralel Kutsal Ruh, Üçlü Birlik, şeytanlar tarafından
yaratılmıştır, bu putu Zakkam ağacına bağlarlar. Yani Yeşil Kule, put,
aracılığıyla ahiret ile bu boyut arasında bir bağlantı bulunur, Sırat
adında. Ve ahirette de bu Zakkam “meyvelerini” yemenize izin
verilmez, bu ağaç ölümsüzlük ağacıdır. Bu nedenle “Meyveler” bir
mecazdır. Bu, şeytanların meydana getirdiği herhangi bir şey olabilir;
buna uymanıza izin verilmiyor. Yeşil Kule bu nedenle boyutları ve
manyetik eksenleri şeklinde bir duvar da oluşturabilen bir teknoloji
harikasıdır... Bu put çok yüksek olur ve diğer açılardan Yaratıcının
iradesinde diklenir… Yani Allah dilerse düzlenir, Allah dilerse dikilir.
Deccal'in gücüne ulaştığı gün diklenecek ve herhalde semada
görünecek!
Dipnot: Yecüc ve Mecüc’ün duvarı da aynı şekilde, Allah dilerse
düzlenir, Allah dilerse yıkılır... Aynı teknolojiden bahsedilir...
- 78, 79, Kur'an “orta” namazından bahsediyor. Öğleden akşama
kadar bu ibadeti yerine getirmek için zamanınız var. Öğle namazının
yanı sıra sabah ve akşam namazları da kılınır, bkz. Nur 58. Bir de
“tecehhud” denilen bir ibadet şekli vardır ki bu farz değildir ama çok
adanmış olan insanlar içindir, mesela peygamber gibiler içindir. Ve
bu namaz değildir.
Hadislerden yola çıkıp imamların Müslümanların 5 vakit namaz
kılmaları gerektiği yönünde fetva verdiği görülüyor çünkü Hz.
Muhammed bunu daha sonra rüyalarında görmüş deniliyor... Hatta
beş defadan fazlasını iddia etti ama insanlar her şeyi tartıştı ve 5 kez
namaz kılmayı kabul ettiler. 5 kez (günde). Yani bu doğruysa Hz.
Muhammed Kur'an'a uymadı gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla bu ayet günde 1 orta namazı olduğunu, yani öğleden
akşama kadar bu namazı kılmanız gerektiğine işaret ediyor... Yani bu
süre içerisinde ne zaman namaz kılacağınızı seçebilirsiniz. Bunun
için ayrıca bkz. Hud 114. Ayrıca bkz. İsra 78 ve 79.
“Salat” kelimesi İsra 78 süresinde’de geçmektedir. Bu ayet, öğle ile
akşam arasında bir defa namaz kılınması gerektiğine işaret
etmektedir. Sabah Kur'an okumak da güzeldir...
İsrâ 79'da “teheccûd’un” açıklaması vardır. Yani bu ifade, sadece Hz.
Muhammed ve yüksek mertebede insanlar için, onun mümkünse her
gece uyanması gerektiği anlamına gelmektedir. Sadece bu var. Yani
bunda "salat" (namaz) yoktur. Normalde yazar…
Kur'an'da toplam 3 vakit namaz kılınması emrediliyor Nur 58
ayetinde…
- 84, 85, bu ayetler herkesin belli bir seviyeye sahip olduğunu ve
ibadetlerinin bu seviyeye göre değerlendirildiğini belirtmektedir. Ve
bu nedenle, az ya da çok dua edenlere rağmen, kimin iyi niyetle
yaşayıp kimin yaşamadığını yalnızca Allah bilir...
- 86, 87, 88 ayetlerinde Allah dilerse Kur'an'ın yeryüzünden yok
olacağına işaret ediyor. Yani İncil ve Tevrat'ın aynı kaderi Kur'an'ın
kaderi olabilir. O halde ne insan ne de cin halkları, Kur'an'ı tamamen
yeniden toparlayabilirler (88. ayet). Sofiler ve Aleviler,
Yaratıcının/Allah'ın bu kitabı sonuna kadar koruyacağını iddia
ederler. Ama Sofiler masal anlatır, Kur’an farklı yazar. Yani bir risk
faktörü var. Bana göre en büyük risk faktörü, Müslümanlar arasında
nifak yayan Alevilerin ve Sofilerin ta kendileridir ve bunların Kur’an
yorumlama biçimleri de endişe vericidir. Okuyorlar ama hadis şunu
iddia ediyor, diyorlar, yani hadisleri ve rivayetleri öne atarak inkara
yöneliyorlar... Kur'an'ı inkâr etmeye yönelik her tartışma böyle
başlıyor aslında. Sadece Kehf 27. ayette Kur'an'ın sözlerinin
değiştirilmeyeceği bildirilmektedir. Ama Kur’an tamamen yok olabilir,
dolayısıyla bir ihtimal var…
- 99, bu ayet önemlidir. Çünkü bu ayet, “yeniden dirilişten” bahseder
ve sonra insanların ahirette birbirlerini tanıyacaklarına işarettir.
Ancak açıkça ifade edilir ki, vücuda benzerlik gösterileceği için kişiyi
tanıyanlar tarafından tanınacaktır. Yani eğer birisi dirilirse onu
tanıyan herkes o kişinin o olduğunu bilecektir. Ama ahirette
görünüşümüzün nasıl olacağı biraz belirsiz... Yani Sofiler bu şekilde
hayata döndürüldüklerini iddia ediyorlar ve hatta ayrıntılar bile
veriyorlar, yani sünnetsiz olacak insanlar gibi ve herkes çıplak olacak
demeleri.
Kabirdeki ruhun azap gördüğünü ya da cennette olduğunu
düşünüyorlar, çünkü tasavvufi açıdan temiz veya mü’min olan
insanlar için orası yeryüzü cennetidir. Kur'an-ı Kerim, insanların
öldükten sonra hiçbir şey yaşamadıklarını anlatırken, sadece bir nevi
uyku gibi ölülerden bahseder, ruhlarına bir perde çekildiğini yazar, bir
şey hissetmediklerini belirtir.
Kehf:
- 3, Cennet, hak davasına göre yaşayanlar içindir ve sonsuzdur.
Kur'an, insanların iyiliğini ortaya çıkarmak ve bazılarını, Yaratan'dan
başka şeyleri, yani kişi ve nesneleri Yaratıcı sanmaktan ve
caydırmak için insanlara tahsis edilmiştir. Yani Hıristiyanlar inkâr
ediyorlar, mesela Tanrı'nın oğlu fikrine inanıyorlar... Bu putperestlik
olarak görülüyor ve Yaratıcı/Allah adına aşırıya kaçan sözlerdir.
Sofilerin ve Alevilerin, Tanrı ile irtibatları olduğunu iddia ettikleri,
insanları kafir ve mü’min olarak mühürleyip, damgalayan, gizemli bir
olaya inandıkları tasavvufa inanma biçimleri, onların Tağut oldukları
anlamına gelir...! Tağut, Yaratıcıdan başka bir şeye inanmaları
anlamına gelir...
Yani Sufiler ve Aleviler Yaratıcı ile bir bağları olduğunu iddia
ediyorlar, bunu tasavvuf yoluyla elde ediyorlar ve bu yüzden birinin
kafir mi yoksa mümin mi olduğunu anlamak için insanların ruhlarına
Davut Yıldızı yerleştiriyorlar. Sonuçta bu sistemle Deccal'i bulmak
istiyorlar... Yaratıcının daha sonra bu tasavvuf yöntemiyle kimin kâfir,
kimin mümin, kimin iyi, kimin kötü olduğunu, kendilerine bildirdiğini
iddia ediyorlar... Dolayısıyla bu düşünce biçimi küfürdür ve İslam'da
buna Tağut denir. Aslında Yaratıcıdan başka bir şeye inanıyorlar ve
bu işaretlerin Allah'tan geldiğini iddia ediyorlar... Onlara göre sonuçta
bütün kâfirler bir gün yeryüzünde ölümle yüzleşecekler. Ayrıca bu
düşünceye eklenmesi gereken husus, o gün bütün domuzların
(hayvanların) öleceği gibi özel hükümler içerir Hadis ve Rivayetler.
- 23, 24, gaybı bilmeyi, yani kâhinlik yapmaları gözden kaçmadı.
Sofilerin ve Alevilerin sıklıkla yaptığı ve çoğu zaman hadislere
dayanan olay, geleceği tahmin edebilmeyi düşünmektir. Bu “gayb”
yani bilinmeyene girer ve bunu ancak Allah yapabilir, yani gelecek
yıllara dair tahminde bulunabilen sadece Allah/Yaradandır… Bu
tahmin her saniye, her an değişebilir ama bunu Allah/Yaratan bilir.
Örnek olarak İmam Rabbaninin sözleridir: bir Mehdi gelecekmiş ve
bu yüzyılda olacakmış…! Şirktir!
- 29, cehennemin sonsuz olduğunu, bazılarının Nefsleriyle, iç
dürtüleriyle hareket ederek toplumu bozmaya çalışan insanları
destekledikleri için oraya gireceğini belirtiyor. Nefs çoğu zaman kötü
olarak anılır ama gerçek şu ki insan nefssiz de yapamaz, bu özellik
elbette bize bazı insani nitelikler kazandırır, dolayısıyla her seferinde
iyiyle kötü arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsınız, bu da
imtihandır. Mesela aile kurma isteği de nefs den gelir, bu olumludur.
Siz de bir nevi bekar yaşamı ölene kadar sürdürmek isteyebilirsiniz,
yani nefs, sizin seçiminiz ve bu kötü hayata olan arzunuz…
- 31, bu ayet cennet hakkında daha çok detay veriyor, insanların
yeşil giyindiğini, altın bilezikler taktığını vs. Cennet sonsuza kadardır,
oraya bir kez girdiğinizde sonsuza kadar cennette kalırsınız.
- 65 – 82, bu ayetlerde Musa peygamberin iletişim kurduğu kişinin
Hızır isimli bir kişi olduğunu düşünüyorlar. Ama Kur'an'da bu
belirtilmez! Bilgi düzeyi yüksek bir insandan bahsediliyor ama Hızır
ismini Hadisleri yazanlar uydurdu. Hadis bunun Hızır'ı ilgilendirmesi
gerektiğini belirtmektedir. Bu kişi, Hz. Musa'nın huzurunda bir
çocuğu öldürür ve Hz. Musa ona şunu sorar: "Geçerli bir nedenin
yokken masum bir insanı mı öldürdün?" Bu olayın meydana geldiği
yere kadar ikisi arasında yapılan bir yolculuğu konu alıyor... Kişi
kendini tutamadığını ve bu yüzden bu şekilde davrandığını beyan
eder ve şunları sıralar: 1) Hükümet, yani kral, sağlam ve önemli olan
gemileri çalar, bu yüzden Kral bunları almasın diye gemiyi devre dışı
bırakmak istedim... 2) o çocuğun bir kafir olması gerekirken,
ebeveynleri normaldi ve kendisinin de o ebeveynlere karşı nefret
uyandırmasından korkuyordu... Yani bu kişinin iki kötü eylemiyle ilgili
olduğunu beyan ediyor! Sonra bir duvar onarıyorlar gittikleri yerde ve
bunu Yaradan'ın ondan yapmasını istediği için yaptığını söyledi. Bu
iyi aileye ait bir hazinenin duvarın altında saklandığı ortaya çıktı ve
yetimhaneye bağışlandı. Sofiler bu şahsın yaptıklarının "iyiliğini"
görebildiklerini sanıyorlar... Ve bu adam aslında Hızır a.s. değil.
Sonra sanki her şeyin bir nedeni varmış gibi, sanki kötü hareketler iyi
hareketlere yol açıyormuş gibi davranıyorlar. Ama dikkat edin,
burada yanlış bağlantı/alaka kurmuşlar...
- 83 – 99, bu ayetler bir Zülkarneyn'den bahsediyor, belki de önceki
kişi (?) olabilir... Bu kişinin yollar izlediği ve yollardan birinin onu çok
tuhaf bir dil konuştukları bir yere götürdüğü vurgulanır. Çok tuhaf,
anlaşılmaz bir dil konuşan insanlar. Yani Sofiler ve Aleviler buranın
Orta Asya olduğunu, Moğolistan ve Çin sınırına yakın olduğunu öne
sürüyorlar. Ancak bu hiçbir yerde belirtilmedi! Bunlar Zülkarneyn’e,
Yecüc ve Mecüc'ün kendi aralarında fitne çıkardıklarını ve eğer kabul
ederse Zülkarneyn'e para ödemek istediklerini söyleyen iki kavimdir.
İstek üzere bir duvar bu iki halk arasında kurulur. Yani bir kavim,
Yecüc ve Mecüc denilen kavimler kendilerine asla ulaşamasın diye
duvarın parasını ona öder…
Bu duvar bir çeşit özel maddeden yapılmış bir duvardır ve bir çeşit
reaktif kullanılarak çok hızlı bir şekilde duvar inşa edilir, Kehf 96. Bir
metal kombinasyonu kullanıyor, ısıtıyor ve üzerine bakır döküyor,
böylece duvar ayakta kalıyor. Belki bundan ders alabiliriz.
Yani bir kavim bu kişiye Yecüc ve Mecüc’ün fitne, isyan ve sapkınlık
içeren müdahalesiyle karşılaştıklarından şikâyet ediyor... Bu yüzden
bu kavim aralarında barışın sağlanması için bir duvar istiyor.
Sofiler ve Aleviler bunun Çinlileri ve Türkleri ilgilendirdiğini
düşünüyorlar, Nuh'un torunu Yafes'in Türklerin atası olduğunu ve bu
kavmin Yecüc ve Mecüc'ün kanından olduğunu düşünüyorlar! Ama
bu hiçbir yerde belirtilmemiş, aslında Yecüc ve Mecüc'ün kim
olduğunu kimse bilmiyor ve şeytanı temsil ettiği varsayılan Mecüc'ten
bir şekilde bahsedilmiyor... Bunların Türk olduğunu öne sürüyorlar ve
onlarla bir bağlantı kuruluyor. Şeytanın halkı gibi algılamalar
oluşturuluyor. Bu söylemler kurgudur!
Sofiler ve Aleviler, Türklerin bir nevi “yok olmuş halkın” kalıntıları
olduğunu iddia ediyor. Bunu, ayrılmak, bir nevi “geri kalmış”
anlamına gelen “terk” kelimesine dayandırıyorlar, sanki aynı ve
alakalıymış gibi... Sanki Türklerden bir kavim kaybolmuş ve birileri
terk edilmiş… Yani insanları böyle kandırıyorlar, başka bir şey değil!
- 108, Cennet, imanla yaşayan ve Salih amellerde bulunanlar için
sonsuzdur. Başka şeylerin ve kişilerin Yaratıcı olduğunu iddia
edenler, örneğin Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın Yaratıcı/Fatır olduğuna
inanıyorlar, başkalarının tapınaklara inandığını vs. düşünüyorlar, bu
konuda bir sorunları var… Yaradan'a inanmayıp, Yaradan'ı bir kişi ya
da nesne olarak sunarak küfrettikleri için dualarının ve iyiliklerinin
yeterli olmayabileceği gerçeği… Kehf 109 - 110. Bu aynı zamanda
Hz. İsa'ya da bir yüktür. İnsanların ona bir nevi Yaratıcı gibi
tapındıkları bir insan!
Meryem:
- X
Ta-Ha:
- 76, bu ayette sihirbazlar ve düğümlere üfleyen insanlar hakkında
yazılmaktadır, bu insanlar sonsuza kadar cehennemde kalacaklar, iyi
niyetle yaşayanlar cennete girecekler, cennet de ebedidir, bir kere
ulaşıldı mı, hep orada kalırsınız.
- 118 – 122, Şeytan ve Âdem aynı anda cennetten atılır. Şeytan
reddedilir/sürülür, Hz. Âdem affedilir Yaratıcı/Allah tarafından ve
yaratılır... Şeytan bu nedenle Cinlerin dedesi değildir,
reddedilir/cennetten kovulur. Şeytanın ve aynı zamanda tüm cinlerin
atası, insanlardan önce, Adem'den yaklaşık 2000 yıl önce yaratılmış
olduğu söylenen Cann denilen varlıktır... Şeytan da bu nedenle
cinlerdendir ama onların atası değildir!
Şeytan, Sırat köprüsü olarak ta bilinen bir enerjiye sahip olan ve
cennette yeşeren, kökleri cehennemde olan Zakkam ağacının
içinden, Ruhul-Kudüs’e dolaylı yoldan bağlanıp, put'a bağlı olarak
çıkmıştır cennetten… Hz. Âdem ise doğrudan Ruhul-Kudüs’e bağlı
yaratılmıştır!
120. ayet, cehennemden köklenen ve açan, Zakkam ağacı denilen
ateşten ağaçtan bahsediyor. Şeytan, Hz. Adem'e Zakkam ağacı
aracılığıyla nasıl ölümsüz olunacağını bildiğini söyler ve ona katılmak
isteyip istemediğini sorar. Bu nedenle Şeytan, Hz. Adem'i Zakkam
ağacının "meyvelerinden" faydalanması için ayartıyor. Sonunda Hz.
Âdem kabul ediyor. Daha sonra Hz. Adem'e Yaratıcı/Allah meydan
okur ama Allah onu affeder ve onu insanlığın peygamberi olarak
yaratır. Şeytan, insanlığa olan saygısızlığı ve nefret duyguları
nedeniyle sürgüne gönderildi... O, Zakkam ağacından ve kökünden
faydalandı, yani Üçlü Birliğe bağlı bir şekilde, Sırattan geçmiş
diyebiliriz... Hz. Âdem, Kutsal Ruh aracılığıyla yaratıldı, ancak
insanlarda Zakkam ile bir bağlantı kalacağını düşünüyorum,
Şeytan'ın işareti denilen. Yani biri Cebrail aracılığıyla, diğeri ise Üçlü
Birlik adlı bir mutasyon yoluyla yaşıyor. Üçlü Birlik put aracılığı ile
Cebrail'e uzanıyor.
Ek açıklama: bu elektronik ve ateşten ağaç, elektronik olarak kontrol
edilen bir olgudur, Ruhul Kudüs’e (Melek Cebrail) / Kutsal Ruha
bağlı, yaşayanların bir tür ruhuna bağlı bilgisayar destekli bir ağaçtır.
Yani bu bilgisayar destekli put teknolojisi Kutsal Ruh'a bağlanıyor!
Birde 118 ve 119. ayetler de cennetteki insanların seks
yapmadığından bahsediyor. Sofiler demeçlerinde bu husus hakkında
aykırı demeçler veriyorlar. Hatta dalga geçiyorlar… Halbuki ayetler
çok net, daha ileride de göreceksiniz ki, seks yok, o huriler bakire
kalacaklar der…
- 130, tıpkı İsra 77, 78 ve 79 gibi namaz kılmaktan bahsediyor...
Sabah namazı ve öğlenden akşama kadar bir orta namaz
kılmalısınız, birde akşam namazı. Günde 3 kez. Dolayısıyla Sofiler
ve Aleviler hadislerin doğru olduğunu iddia ediyorlar ve bu ayetler
hadislerle yalanlanıyor ve tıpkı Zerdüştlerin Mekke'ye doğru beş
vakit namaz kılmaları gibi, 5 defa da namaz kılınıyor...
Fakat Zerdüştler, namaz kılan, Mekke'ye giden ve Mekke'de dolaşan
insanlardır ama zihniyet olarak çok farklıdırlar. Mekke'de güç sahibi
oldukları zaman, Hz. Âdem ile Havva'yı onurlandırmak için müzikle,
dansla ve çıplaklıkla Mekke'nin etrafında dolaşıyorlardı, 7 kez tavaf
ediyorlardı! Yani Müslümanlara benziyorlardı ama hiç değillerdi! Bu
zamanda daha akıllı hareket ediyorlar gibi… Belki bir gün gelir,
seksen günde devri alemi yaşatırlar Müslümanlara…
Enbiya:
- 99 ve 102, cehennem sonsuza kadardır. Bu bir kez daha
tekrarlanıyor. Cennet de sonsuzdur.
Hacc:
- 36, ayrıca Hud 64, Şems 13, İsra 59 ve Araf 73, 77 ayetlerine
bakınız. Develerin kesilmesinden bahsediyor... Bu önemli bir imtihan
gibi görünüyor. Develer kendi hallerine bırakılmalı; kesilmemeli...
Hacc 36'da develerden bahsedilmiyor. Birçok kişi bunun
bahsedildiğini iddia ediyor veya burada develerin yazıldığı ve
bunların kesilmesi gerektiği yazıldığını söyleyerek manipüle ediyor...
Kur'an sığırlardan bahsediyor, "sığır ve develerden" değil. İslam
dünyasında da insanlar deve kesiyorlar, yani bu ayetlere
uymuyorlar... Ve develerin kesilmemesi gerektiğine insanları ikna
etmeye çalışan Hz. Salih'in sözlerine aldırış etmiyorlar... Sofiler ve
diğerleri, Hz. Salih'in bahsettiği devenin kutsal bir deve olduğunu,
sadece bu devenin kesilmemesi gerektiğini iddia ediyorlar... Yani,
insanlar Sofilerin saçmalıklarına inanıyorlar ve Kuran'a uymuyorlar!
Peygamberin devesi hiç de kutsal değildi, sadece normal bir
deveydi... 1) Kutsal hayvanlar var olamaz 2) O zaman bu deveyi
kutsal yapan nedir 3) Ve eğer Peygamber bir şey söylüyorsa ve
Kuran develeri kesimden hariç tutuyorsa ve insanların bu hayvanları
rahat bırakmalarını istiyorsa, neden bunları kesmeliyiz?
Hacc 36, yani her yıl kesilen kurban, hac ibadetini yerine getirenlere
yöneliktir. Burada zenginler kurban keser ve bu kurbanın etini
fakirlerle birlikte yerlerdi... Bu, Hz. Muhammed zamanında da böyle
olmuştu, hac sırasında bir kurban kesmiş ve fakirlerin de bundan
faydalanmasını ve etinden yemesini sağlamıştı. Sonradan Kurban
Bayramı düzenlendi... Herkesin kesmesi gerekmiyor, sadece hacca
gidenler ve zengin olanlar kesiyor.
Mu’minun:
- 11. ayet, cennetin Hakka bağlı yaşayanlar için sonsuza kadar
olduğunu işaret ediyor…
- 99 - 100, bu ayette ölülerin ruhlarında bir duvar/perdenin olduğu, bu
duvar açılıncaya kadar ölülerin uyuyacağı, yani Kıyamet vaktinde,
insanların dirilecekleri belirtilmektedir. Dirildikten sonra Mahşerde bir
bedene sahip olacaklar. İnsanlar yaratılıp cennete veya cehenneme
giderler... O zamana kadar ölümü tadacaklar…
Sofilerin ve Alevilerin iddia ettiği, insanlar cenneti veya cehennemi
dünyada yaşarlar, kabir azabı biçiminde... Sofiler ve Aleviler kabir
azabından söz ediyor, “kalp gözü” açık veya kapalı olanlardan…
Yani insan, kalp gözü açıksa cennete, kapalıysa kabirde cehenneme
gider, yani kabirde ya azap görürler ya da cenneti yaşarlar, sonra
müminler birlikte dirilirler ve birlikte cennete girerler... Kafir işareti
taşıyanlar ise cehennemde ebedi kalırlar derler…
Kur'an'ın kastı kesinlikle bu değildir, bu şekilde yorumlamak
tamamen skandaldır ve manipülasyona açıktır! İslam'da ölümden,
yani dirilene kadar bir nevi ölümden söz edilir, sonra kişi Araftan
dirilir, Mahşerde sorguya çekilir, sonra ya cehenneme ya da cennete
götürülür ve orada beden sonsuza kadar kalır. Ve vurgulanan bu
husus defalarca tekrarlanıyor!
- 103, kötülük işleyenler cehennemde sonsuza dek kalacaklar,
çıkmadan... Sofiler ve Aleviler, cehennemden de çıkmaya inanıyorlar
ve sonra tüm müminler yeryüzünden cennete ulaşacak ve sonsuza
kadar cennette kalacaklar. Tabi onlara göre cehennemde kalacak
olanlar (kafirler) hariç… Yani bu inançlarına göre cennet ve
cehennem kabirde yaşanır, sonra Kiyamet günü kabirlerinden
çıkarlar… Halbuki ruh bedenini Mahşer meydanında Ahirete yakın
bir yerde, bir boyutta alır.
Nur:
- 3 ve 4, bu ayet evlilik öncesi anlaşmalar bağlamında önemlidir,
ancak Sofiler tarafından gerektiği gibi dikkate alınmamaktadır. Doğru
insanları doğru insanlarla buluşturmak için Kur'an'da bir kural vardır.
Bu husus, evlenmeden önce ilişkiye giren kişilerin, evlenmeden önce
ilişkiye girmeyen kişilerle evlenmesine izin verilmediği anlamına
geliyor. Seks karşılıklı anlaşma anlamına gelir. Zaten tecavüz aynı
şey değildir.
Sofiler kadınları cezbetmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta
bazen 5 karı ile evleniyorlar. Ancak Kur’an'a göre şartlar yerine
getirilmediği takdirde buna izin verilmiyor.
Matematik: diyelim ki 10 kadın ve 10 erkek var, eğer bir erkek 5
kadın alırsa, 9 erkeğe 5 kadın kalır... Buna izin verilmez! Yani sayılar
önemli ve izin verilemez bu çağda, çünkü bu durumda sayısal olarak
erkekler kadar Müslüman kadın var...
Sofileri seçen kadınların, Müşrikleri, yani tasavvufla uğraşan
topluluğu da seçtiklerini düşünüyorum. Sedat Peker'e “kardeş” diyen,
Ehli Sünnet diyen, ayrıca Alevileri ve Zerdüştileri “din kardeşi” ve
Hak dinine bağlı olarak etiketleyen bu topluluk... Yaklaşık olarak
eşdeğer manipülasyon teknikleriyle Müslüman kadın ve erkekleri
cezbetmek ve bu insanları tasavvufçulara dönüştürmek. Gülenizm,
aynı normlara ve değerlere, yani zihniyete, sahiptir! Dolayısıyla
Sofilerle aynı norm ve değerlere inananlar Müslüman değiller!
Kötüler ile arkadaşlık yapanlar kötülerdendir, bunun kanıtı olarak
Tevbe 23'ü de okuyabilirsiniz...
Dolayısıyla Nur 3. ayet, bu koşullara göre davranan dindar
erkeklerin, yalnızca bu koşullara göre yaşayan kadınlarla evlenmeleri
gerektiğine işaret etmektedir. Yani evlenmeden önce ilişki
yaşamamış kadın ve erkeklerin birlikte olması gerekiyor. Aksi
takdirde büyük bir hata yaparsınız! Tabi bu konuda her türlü tuzak
Kur’anlar olabilir!
Sofiler bu nedenle Müslümanları kendilerine çekmeye ve bu
Müslümanları paralel Ehli Sünnet akımına dönüştürmeye çalışırlar,
bu nedenle gerçek Ehli Sünnet ve Beyt çizgisinden ve düşünce
tarzlarından ayrıdırlar...
Birçok Sufi dedikodu yapmaktan ve iftira atmaktan hoşlanır, bu
yüzden çoğu zaman bazı erkek veya kadınların haksız yere
namussuz olduğu düşünülür.
Sofiler, skandal olarak da adlandırılabilecek bir çeşit tövbeye
inanırlar. Tövbe edecek birisi bakire bir kadın elde edecek. Peki
neden o namussuza böyle bir eş veriyorsun? Kur’an buna izin
vermiyor! Bir örnek, yakın zamanda ateizmden tasavvufa geçen bir
tür televizyon sunucusu; o bir televizyon yapımcısıydı, bu adamı
tamamen "günahsız" olarak etiketlediler…
Günümüzde pek çok Sufi evlenmeden önce seks yapıyor, çevreme
bakınca bunu anlıyorum ama bu durumda olan birçok erkek hala
"bakire" bir kadın arıyor. Ne kadar ikiyüzlü olduklarını anlıyor
musunuz? Ayrıca kimin kiminle evlenmesi gerektiğini anlatan Nur
26…
- 11, Sofiler iftira ve iftiraya bulaştıklarını her zaman inkâr ederler.
Ama aslında her zaman işin içindeler. Benim hakkımda yalanları
örnek olarak bu şekilde yaydılar. Bu “delidir’den” tutun namuslu değil
dedikleri oldu, burunları uzundur… Özellikle Aleviler bu konuda daha
da kötü, en kötü küfür eden topluluk Aleviler ve Zerdüştler. Bu ayet,
asılsız iddia ve dedikodu yapanların en ağır şekilde
cezalandırılacağına, buna öncülük edenlerin ise gerçekten büyük bir
dalalete düştüklerine işaret etmektedir! Cehenneme ilk gönderilenler
onlardır.
- 58, bu ayet çalışma ve dinlenme zamanlarını detaylandırıyor. Ama
en önemlisi, orta namazının yanı sıra sabah namazının ve akşam
namazının da olduğuna işaret eder. Yani toplamda 3 tane vakit var.
En önemli namaz ayetidir! Bu ayet olmasaydı namaz tek kılınırdı,
sadece orta namazı kılınırdı.
Sabah ve öğle namazı 2'şer defa secde, akşam namazı ise 3'er
defadır!
Furkan:
- 16, Dünyanın sonunu inkâr edenler için cehennem sonsuzdur...
- 65/66, cehennem ebedîdir, oraya varanlar da ebedî olarak orada
kalacaklardır.
- 69, Allah'tan başka bir olguya veya kişiye inananlar, tecavüzcüler,
fuhuş yapanlar, hatta kötü niyetle zina yapanlar, haksız yere adam
öldürme, yani o tür katiller sonsuza kadar cehennemde
kalacaklardır... Kur’an'a göre ayrım yapmak gerekir. İki tür insan
arasında ilişki kurmaktan kaçınmaya çalışmak gerekir: 1)
Müslümanlar arasında açıkça tasavvuf uygulayan ve müminmiş gibi
davranan müşriklerden (Sofiler ve Aleviler gibi), 2) sözde İslamcı
olan erkek ve kadınlardan uzak durulur, yani fasıklardan.
“Özgürdürler”, seksle ilgili ne isterlerse yaparlar. Kur'an, iffetli bir
köleyle evlenmenin, iffetli bir müşrik veya "özgür" ve radikal bir
kişiyle evlenmekten daha iyi olduğunu belirtir. Evlilik öncesi ilişkiye
giren “özgür” erkek ve kadınların, prensipte bir bakireyle
evlenmesine izin verilmiyor… Eğer namus konusunda yalan
söylenirse, onlarda tuzak Kur’anların ta kendileri olabilirler…
- 76, iyi niyetli yaşayanlar sonsuza kadar cennette kalacaklardır…
Bu, onların Kıyamet gününde Yaratıcı/Allah tarafından yargılandıkları
ve “Zümer”, grubun zamanları gelince, Ahirete girecekleri anlamına
gelir. Gruplar halinde cennete ya da cehenneme... Demek ki önce
onlar diriliyorlar, diyelim ki o bir gün, sonra sıra diğer gruba geliyor,
sıra onlara geliyor, şimdi onlar dirildikten sonra diğer insanlarda sıra.
Diğer insanlar farklı bir zaman diliminde yaşarlar, sıra onlara gelir
gelmez yargılanırlar… Dolayısıyla “Zümer” bir nevi zaman
aralığıdır… Zamanın sahibi Allah/Yaratıcıdır. Kur'an-ı Kerim'de
ölülere kabirde ne kadar kaldıklarının sorulduğu belirtilir... Hepsi 1
gün ile cevap verirler. Çoğunlukla orada daha kısa süre yatıp
uyanırlar ve sonra cennete veya cehenneme giderler. Çünkü burada
daha uzun bir zaman diliminden bahsedilir, sanki orada günler daha
uzunmuş gibi... Yani 1 gün belki 1 yıl olur, belki 3267 yıl olur kim
bilir... Yani sonunda herkes sırası gelince, zamanla Zümer’e göre
Ahirete girer.
Önemli Açıklama:
Mesela Cinlerin atası Cann’dır. İblis Cann’ın soyundandır. İyi yaşadı
ve cennete vardı. Ve cennette isyan etti. Şimdi sizlere soru...
Kıyameti yaşadılar demek ki, bu cinler? Çünkü Şeytan cennete girdi
ve çıktı. Hz. Âdem ise orada yaratıldı. Yani İblis öldü, Zümer’inin
zamanı geldi ve Mahşerde toplanıp cennete ulaştı, değil mi? Hani o
zaman tüm varlıklar Kiyamet günü toplanacaklardı? Demek ki
Zümer’e göre cennete veya cehenneme girilir...! Çünkü İblis zaten
Kıyameti yaşamış biri. Aksi takdirde, nasıl cennete girecekti?
Bu demek oluyor ki, Kurandaki bu örnekten yola çıkarsak, herkes
Zümer’i geldiğinde Kiyamet onlar için kopacaktır. O grupta suçlu
olarak hüküm giymiş olanlar için geçerli olan, onlar cehenneme
girecek ve Kiyamet onlar için kopacak.
Tabi ki zaman aşımı var. Mesela bir Zümer’de 30 kişi var ve 10
tanesi daha hala yaşıyor diyelim… Ölüler onları bekliyorlar sayılır...
Nasıl oluyorsa artık, her biri 1 gün orada kalmış olacaklar veya öyle
zannedecekler…
Suara:
- 196, bu ayet Kur'an'ın yorumlarının İncil'de, Tevrat'ta ve daha
önceki kitaplarda da bulunabileceğini göstermektedir...
Neml:
- 82, dünyanın sonu yaklaşır yaklaşmaz, topraktan bir “Dabbe”, bir
varlık hayat bulacak ve o, insanlığın “Kitaplara”, yani kitapların
normlarına uymadığına işaret edecek.
Bu olay daha detaylı olarak açıklanabilir; örneğin Sofiler, bu varlığın
herkesi "kafir" ve "mü’min" olarak işaretlediğini iddia ediyor. Ama bu
varlık henüz yaratılmadı! Ve aynı zamanda bu varlık tasavvufu
uygulayacak biri olacak derler ve bunun etrafında bir dizi fikirler
üretiyorlar, örneğin bütün domuzları öldürecek, bütün "kafirleri"
öldürecek vs. "Dabbe" bunu yapmayacak.
"Dabbe’nin” zaten var olduğunu ve artık herkese görünürde bir varlık
tarafından "kafir" veya "mü’min" damgası vurulduğunu iddia
ediyorlar. Ve o varlığın kim olduğunu kesinlikle biliyorum…
Şeytandır! Çünkü yine hatırlatalım, “Dabbe” henüz yok, Kıyamet'e
yakın yaratılacaktır!
Deccal'in senaryosu
Bu nedenle Hz. Isa gelemez ise, yerine Deccal gelecek, o günde
“kafir” olarak işaretlenen pek çok kişinin öleceği tahmin edilmektedir.
Ancak bu şart değil, sonuçta kimin hayatta kalacağını Allah/Yaratan
belirler... Beklenti şu ki bu milyarlarca insanı ilgilendiriyor ve yaklaşık
700 milyon insanın hayatta kalması bekleniyor... Bunlar, kontrol
edilen insanlar. Şeytan ve Deccal “müminleri” kontrol edecek.
“Kafirler” yok edildiğinde büyük ihtimal Yeşil Kule gökyüzünde
görünecek. İnsanlar sahte "Yaratıcılarına” itaat etmek zorunda
kalacaklar çünkü artık O'nun kendi "Güçleri" vardır ve insanların itaat
etmesini sağlayabilir. Daha sonra Kur'an'da vaat edildiği gibi
melekler ve Yaratıcı/Allah, insanların ve şeytanların yaptıklarından
pişman olmalarını ve zaferlerinin geçersiz olmasını sağlayacaktır...
Ve Ali İmran 55'in belirttiği gibi Hz. Isa Kıyamet'e yakın vefat
ettirilecek Allah tarafından…
İnsanlar bir şeyleri unuttukları için Şeytan onların “iyi” mi yoksa “kötü”
mü olduğuna karar verir… Ancak bazen gerçek müminleri “mü’min”,
gerçek kafirleri ise “kafir” olarak etiketleyerek bunda bir tür karışıklığa
da neden olur… Ayrıca Şeytan tabiri caizse hata yapar...
Hz. İsa'nın gelişi senaryosu
Bu Kur’an'da belirtilmez ve bir garanti değildir, ancak Şeytan ve
arkadaşlarıyla olası savaşı kazanırsak, Mesih'in geri dönmesi
mümkündür... O gün kimse tasavvuftan dolayı ölmez! Müşrik
tasavvufçular o gün kaybettiler. O gün Put yıkılmıştır! Lanetlenmiş
ağaç çürümüştür, dolayısıyla Şeytan ve Deccallar kaybettiler...
Görünen o ki, Sofiler ve Aleviler, tanımadıkları bir varlıkla iş birliği
yaparak, Hz. İsa'nın gelişini mühürlemeye çalışacakları bir tasavvuf
ile meşguller...
- 83, dünyanın sonu geldiğinde, Dünya’da felaket günü sayılır, sonra
Araf'ta beklenir, daha sonra Mahşerde dirilir insanlar ve ahirete girilir.
Yani insanlar gruplar halinde, belli bir süre içinde sıra bir gruba
gelince, gidecekleri yere götürülürler, sorgulanırlar. Grup, Zümer,
“ümmetlerden”, yani halklardan, milletlerden, manevi topluluklardan
ve benzerlerinden oluşan bir grup olarak tanımlanır. Sofiler ve
Aleviler herkesin aynı anda aynı yerde toplandığını ve sorguya
çekileceğini iddia ediyorlar.
Detay şu ki, kadın ve erkeklerin Yaratıcının/Allah'ın huzuruna çıplak
çıkacaklarını iddia ediyorlar. Onlara göre erkekler ve kadınlar o anda
mezarlarından, yani dünyada, reenkarne olmuş ve bedenlerine
kavuşmuşlardır. Oradaki erkekler sünnetli değiller, detay bu!
Bir yüzümüz olacak, birbirimizi tanıyacağız ama hiçbir yerde eski
bedenimizi geri alacağız yazmıyor... Yeni bir vücut diye yazıyor.
Üstelik Sofiler biz insanların cennette cinsel ilişkiye gireceğimizi iddia
ediyorlar, ancak bu da Kur'an tarafından Ta-Ha 118-122'de
yalanlanıyor, bkz. daha önce. Yanlış olan da tam olarak budur, çünkü
aksi halde cennetten atılırsınız... Şeytan'ın da Hz. Adem'in de
cennetten çıkmasının nedeni de budur ama olayın sonunda Hz.
Âdem affedilmiştir...
Yani Kıyamet günü bir zaman dilimidir... Her toplumun kendine ait bir
"Zümer’i” vardır, yani bir zaman dilimidir. Zamanın sonunda
insanların cennete veya cehenneme girmesi belirtilir... Yani herkesin
aynı anda yargılanması söz konusu değil, herkes grubuna (Zümer)
göre Kıyamet’i yaşayacak!
Kasas:
- 52 - 54, bir zamanlar kitap verilen diğer kavimler, onlar da Kur’an'a
saygı duysunlar... 4 kitaba inananlar, yani iyi niyetli olanlar ve 4
kitaba da samimi olarak inananlar ödüllendirilecektir. Bu insanlar
Allah katında iyiliklerin karşılığında bir değil iki kere sevap alırlar.
Ankebut:
- 10 – 12, bu ayetler iki tip insanı anlatıyor. Bir tür, Allah'a inandığını
iddia eder, ancak kötülük gördüğünde veya yaptığında, bunun
kaderle ilgili olarak Yaratıcının/Allah'ın işi olduğunu iddia eder.
Kötülük ise içinizdeki Nefsten gelir. Ayrıca bkz. Nisa 78/79.
İkinci tip insan ise olması gerektiği gibi Allah'a/Yaratıcıya inanmaz,
başkalarını kendi cemaatine katılmaya ikna etmeye çalışır. İddialar
ve onlara vaatleri ise “yanlışların/günahlarının” affedileceği yönünde.
Yani bir yandan müminlerin yaptığı hatalar ve bunun kader olduğunu
iddia etmeleri, diğer yandan batıl topluluklar, topluluğa katılmaları
halinde günahlarının affedileceğini iddia ederek insanları kandırmaya
çalışmaktadırlar. Tam da Alevilerin ve Sofilerin sevdiği olgu.
- 58, iyi niyetle yaşayan insanlar sonsuza kadar cennette
kalacaklardır, yani kabirden reenkarnasyon veya başka ona benzeri
yoktur ve kabirde azap yoktur, çünkü bu İslami düşüncenin
dışındadır. Bu Alevilik ve Zerdüştlükten geliyor. Bu nedenle bedenin
reenkarnasyonu cehenneme ve cennete yakın bir boyutta
gerçekleşir; cehennem veya cennet konusunda hangi seçimde
bulunacağını Yaradan daha iyi bilir. Yani tasavvufa bağlamak ta
yanlışlardan ve bu şirk koşmaktır!
Rum:
- 17, 18, bu ayetler her sabah ve akşam Allah'a/Yaratıcıya bir nevi
içsel anlamda hamd edilebileceğini belirtmektedir. İnsanların
Allah'ı/Yaratıcıyı düşünmesi anlamında. Namazdan (salattan) söz
edilmiyor. 18. ayette Allah'ın/Yaratıcının öğle saatlerinde daima
hamd ile dolu olduğu iddia edilmektedir. Kesinlikle namazdan
bahsedilmiyor. Yani bazı cemaatler her iki ayetin de 5 vakit
namazdan bahsettiğini iddia etmektedirler. Anlayacağınız, durum
böyle olduğu iddia edilerek bir manipülasyon tekniği ortaya çıkıyor,
oysa bambaşka bir husus iddia ediliyor.
Lokman:
- 6 – 9 arası, Sofiler gibi Müslümanları doğru yoldan saptıran ve
bunda bir çeşit kurtuluş bulan, buna sevinenler, en ağır cezayla
cezalandırılacaktır. Bazı insanlar doğru ayetleri, doğru tercümeyle
okuduğunda sanki kulaklarını tıkıyormuş gibi gururla hareket ederler.
Bu tür en ağır şekilde cezalandırılacak. İyi niyetle hareket eden
insanlar sonsuza kadar cennette kalacaklardır. Özellikle “Naim”
cennetine dikkat çekiliyor…
- 21, bu türün hatalarına işaret edildiği anda, ataları aynı hataları
onlara aktardığı için onları düzeltemeyeceklerini söylüyorlar... Hatta
ve hatta bunun Şeytan'ın yolu olduğu ortaya çıksa bile!
Secde:
- 12 - 15, günahkârlar yargılandıktan sonra Yaradan'dan hayata
döndürülmesini isteyecekler. Onlar gerçekten mezardan yeryüzünde
reenkarnasyona inanıyorlardı. Ancak bu mümkün değil. Bu
günahkârlar sonsuza kadar cehennemde kalacaklardır. Ancak
kitabın ayetlerine inananlar, kendileri böbürlenmeyen, kibirlenmeyen,
dua eden ve bunu “secdeye”, yani eller yere konulup baş aşağı
pozisyonda yatarak yapanlardır; üstelik Allah'a/Yaratan'a
şükrediyorlar.
- 16, aynı zamanda Sofilerin "teheccud ibadeti” ilgili olduğunu
söyledikleri bu ayet. Fakat “salat” anlamındaki teheccud ve namaz
anlamı doğru değildir, dolayısıyla burada namaz ve secde söz
konusu değildir. Yani teheccud namaz değildir. Dua etmek ve uyanık
olmak anlamında dua etmekten söz ediliyor. Bir çeşit nöbetten
bahsediliyor. Tabi bu farz değildir!
- 20, Müslüman görünüp öyle olamayan, öyle görünüşe sahip
olanlar, yani “fasık” olanlar, sonsuza kadar cehennemde
yanacaklardır. Dışarı çıkmak istediklerinde bile, buranın son varış
noktaları olduğu bir kez daha hatırlatılıyor.
Ahzab:
- 63 - 65'te Kıyamet gününün, herhalde Vakia kast ediliyor,
Yaradan'ın/Allah'ın sırrı olduğuna işaret edilmektedir. O günün belki
de er ya da geç geleceğini, bu da o günün herhangi bir anda
olabileceğini gösteriyor. Öyle ki, Yaratan/Allah bunu gerekli
gördüğünde veya zamanı geldiğini düşündüğünde, Sur'a üflenir. O
zaman tövbe etmek için çok geç! Gerçek günahkârlar sonsuza kadar
cehennemde kalacaklardır.
Sebe:
- 5, Kur'an ayetlerini inkâr edenler, Sofiler gibi, bunu kendilerinin
değil başkalarının yaptığını iddia edenler en ağır şekilde
cezalandırılacaklardır.
- 14, burada Dabbetul - arz öne çıkıyor. Dabbetul arz, Hz.
Süleyman’ın öldüğü mağarada yaşayan bir yaratıktır. Dabbetul arz
Hz. Süleyman’ın bastonunu yiyor ve öldüğü anlaşılıyor, ancak o
zaman cinler bunu fark ediyorlar. Burada farklı bir “Dabbe'den”
bahsediliyor.
Yani bu varlık, Sofilerin iddia ettiği gibi, herkese "kafir" veya "mü’min"
damgasını vurarak kara büyü yapan bir tür cin falan değildir, hayır,
bu çok farklı, bir nevi o da iyi varlıktır. Görünüşe göre bir "Dabbe" ve
bir de Dabbetul arz var... Bu ayet, Dabbe'den bahsederken,
Şeytan'dan bahsedilmediğinin kanıtıdır. Dabbe, büyü, tasavvuf falan
yapmaz... Halbuki Şeytan herkesi Davut yıldızı aracılığıyla “kafir”
veya “mü’min” olarak işaretliyor. Sofiler ve Aleviler bizi işaretleyenin
Dabbe olduğunu iddia ediyor.
Sofiler ve Aleviler, tıpkı Yahudilik ve diğer dinler gibi, “büyülü/
tasavvufta mükemmellik” bağlamında sözler söylerler, bunu farklı
adlandırırlar: “Allah nurunu tamamlayacak” derler. Yani tasavvuf
uyguladıklarını iddia ederek insanları manipüle ediyorlar ve bu da
Allah'ın/Yaratıcının “tasavvufta mükemmellik” ile zafer kazanmasını
sağlıyor demeleri bunları deşifre ediyor...
Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın/Yaratıcının, “Ahmed” de dahil olmak üzere
tüm burçlarını bugüne kadar koruduğu, tek bir burcun bile
kaybolmadığı bildirilerek burçların sağlam kaldığına işaret
edilmektedir. Yani Allah her zaman diliminde zaten daima nurunu
tamamlıyor! O tasavvuf ile olmuyor… Nuru Allah tamamlayacaksa,
neden tasavvuf yapılıyor peki?
Anlamak istemedikleri, Allah'ın nuru tamamdır zaten, yani burçlar
korunmuştur, buna “ismun Ahmed” dahildir!
Ama Ahzab 40, Hz. Muhammed peygamberlerin sonuncusudur diye
belirtir...
“Ahmed” burcuyla doğan her erkeğin elçi olması gerektiğini ilan
edebileceğimizi düşünmüştüm. Ama bu doğru değildir. Kur’an’a göre
bir peygambere “Ahmed” burcu verilmiştir ve bu burç sağlamdır.
Bu tasavvuf işi Kur'an'a aykırıdır. Zaten burçlar sağlamdır! Bu
durumda bu dünyanın son peygamberi ve elçisi Hz. Muhammed’dir.
Bunun nedeni dünyanın sonudur… Başka kavimler ve dünyalar için
bu kural geçerli değildir! Yani diğer dünyalardaki kavimlerde
peygamberler ve elçiler olabilir…
Ve tasavvuf put ile bu burçları bozabilme veya etkileme potansiyeline
sahiptir, ki Şeytanların hilesidir. Ki akabinde Deccal'in gelmesi
ihtimali…! Semada putun gözükmesinden bahsediyorlar… Bu konu
da bir alamettir!
- 31, bu ayet bazılarının Kur'an'ı inkâr ettiğini gösteriyor. Ama
bazılarının aynı şekilde indirilen diğer kitapları da inkâr ettiği
belirtiliyor...
Yani bunlar yine İncil'i, Tevrat'ı, Zebur'u kesinlikle okumak istemeyen
Sofiler ve Alevilerdir. Tabi Hristiyanlara ve Yahudilere de atıfta
bulunuyor bu ayet. Risale-i Nur ve hadisleri bu kitaplardan daha fazla
değerli görüyorlar. Utanç verici bir durum! Kur'an'ın sözde dindarlar
tarafından inkâr edilmesi... Bkz. Sebe 5. Ayrıca bkz. Sebe 32 – 34,
bu din adamlarının başına neler gelecek...
- 43. ayeti, bazılarının kitapların yalnızca eski norm ve değerlerimiz,
yani manevi uygulamalarımız gibi alıştığımız şeyleri baltalamayı
amaçladığını iddia ederek ayetleri inkâr ettiğini gösteriyor... Hatta
bazıları şunu iddia edebilir: kitaplar hiçbir şekilde Allah/Yaratıcı
tarafından tahsis edilmemiştir. Ve kitapların gerçekleri ve kehanetleri
gerçekleştiğinde, bunların “hile” veya sihirli uygulamalar içeren
“oyun” olduğunu iddia ederler…
Fatır:
- 22, bu ayet ölülerle konuşulamayacağını açıklamaktadır. Sofiler ve
Aleviler tasavvuf (rabıta) aracılığıyla ölülerle ve aynı zamanda
Allah'ın/Yaratıcının kendileriyle konuştuğunu iddia ederler. Onlar
bunu “açık kalp gözleriyle” yaptıklarını söylüyorlar. Onlar da hâlbuki
Davut Yıldızı ile Yeşil Kule'ye bağlanıyorlar ve biz cemaat olarak
"müminiz” diyorlar, onlara karşı olan bizler ise onlara ve tasavvufa
göre "kafiriz". Ancak bu ayet, dirilerin ölülerle asla
konuşamayacaklarına işaret etmektedir.
- 31, ayrıca bkz. Fatır 40, çünkü bu ayette (31) Kur'an'ın İncil'i, İncil'in
Tevrat'ı ve Tevrat'ın Zebur'u tasdik ettiği, dolayısıyla Kur'an'ın İncil'i
okumanın kılavuzu olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'i en
yeni ve en kısa baskısı olan 4 ciltlik bir kitabın sonuncusu ve aynı
zamanda tamamen bozulmadan kalmış baskısı olarak da
görebilirsiniz. Son basımı okumak ister misiniz? Peki ilk bölümlerini?
- 42, 43, gerçekten önemli bir kişi ortaya çıkıp ayetleri ve olacakları
söylese bile, hızla ona karşı nefret besleme noktasına varırlar.
Sofilerde de bu oluyor, onlar doğru ve yeni fikirlere hiç açık değiller,
onların hatalarını belirtmenize izin verilmiyor vs.
Yasin:
- 12. ayet, ölüyü yalnızca Allah'ın/Yaratıcının diriltebileceğine işaret
etmektedir... Bu bağlamda diriliş/uyanış, ölümden diriliş anlamına
geliyor. Daha sonra kişi yeni bir beden alır, Mahşer alanında. Sofiler
ve Aleviler, bu nedenle Allah'ın, dünyanın sonu olan Kıyamet'te
insanları ölümden dirilteceğini, sonra tüm insanların o dönemde
mezarlarından reenkarnasyonla çıkıp diriltileceğini iddia ederler.
Bunu kendi üsluplarıyla anlatıyorlar, iyi insanların güzel çıktığını, kötü
insanların ise organları hala dışarıda olduğunu vs. iddia ediyorlar.
Ayrıca o anda, tarih öncesi çağlardan gelenler de dahil olmak üzere
tüm insanların aynı yerde toplanacağı söylenir, hâlbuki Zümer süresi
bunu o şekilde belirtmiyor.
Bir kez cehenneme giren, ya da cennete, orada kalıcıdır. Kur'an-ı
Kerim, ölülerin ruhlarının üzerine bir tür perde çekildiğini, Araf'ta, bu
nedenle uyanık olmadıklarını, ancak bu perde açılır açılmaz ruhların
uyandığını anlatır. Sonra kendinizi bir boyutta, Mahşerde, insanların
gruplar (Zümer) tarafından getirilip, Allah/Yaratan tarafından imtihan
edildiği bir açık alanda buluyorsunuz. Böylece yeryüzündeki kişiye
değil, Mahşerdeki kişiye benzeyen bir beden elde edilir! Tabi ki o kişi
olduğu belli olur. Bebekler orta yaş olur, sakatlar düzelir vs.
Dolayısıyla dirilerin büyük imtihanı Sur'a üflendikten sonra ortaya
çıkar, bkz. Yasin 49 ve 51.
- 79/80, Yaratıcı/Fatır'ın bizi yaşattığı ve yeniden uyandıracağı, buna
inanmamız gerektiği yazılıdır. Yeşil Ağaçtan da bahsediliyor, sanırım
bu tasavvufla ve ateşten ağaç olan bilgisayar destekli ruh ağacı ve
Yeşil Kule ile ilgili, ateşin yönlendirildiği Yeşil Kule, yani sihirbazlar
onu tekrar tekrar bu yeşil ağaçtan yakıyorlar. Yani bazı insanlar
büyü/tasavvuf yapıyorlar ve ateşten ağaçtan yakıyorlar... Yani
ateşten ağacın çağdaş bir terimine gelince, bunu bilmiyorum,
elektronik ve manyetik ekseni bulunan bir tür teknoloji olduğuna
inanırım. Bir tür elektronik gövde/ana bilgisayar mı? Ama büyüyüp
küçülüyor, yeniden büyüyor... İşte aklıma Yeşil Kule'nin manyetik
eksenleri geliyor. Manyetik eksenler aracılığıyla bir tür duvar/kalkan,
aynı zamanda bir boyut yaratabilirsiniz. Allah dilerse bu manyetik
boyutlar düzlenir, Allah dilerse bunlar yeniden dikilir, ama bu
döngüyü put, Yeşil Kule, ayakta tutar.
Saffat:
- 58/59, bu ayetler Kur'an'a göre kabir azabının gerçekleşmeyeceğini
belirtmektedir. Arapça okuyan kişi bu sonuca hemen varır. Sofiler
bunu kasıtlı olarak manipülasyon teknikleriyle kendi yöntemleriyle
tercüme ederler. Terk edilmiş bedeninizin bulunduğu mezarda,
ruhunuz başka bir yerde/boyuttadır. Zihniniz uyanınca
Allah'a/Yaratıcıya yakın bir yerde olacak, sonra gruplar halinde
herkes Kıyamet günü gelince, dirilip, Zümer’e (grup) göre, Mahşer
meydanında toplanacak. Ölüm anında zihniniz duymaz ve bir tür
“durumda” kalır Araf'ta. Sonra ölüm denilen bu durumdan uyanır,
kendinize benzeyen yeni bir beden elde edersiniz, dolayısıyla
mezarınızda gerçekten cehennemi veya cenneti yaşamazsınız.
Dünyanın sonunun zamanla geleceği doğrudur, dolayısıyla insanlar
Zümer’e (grup) göre yargılanacaklardır. Bu da demek oluyor ki
herkes mezarda sadece 1 gün kadar kaldığını düşünmeye başlar.
Ama kim bilir o gün dünya saati açısından ne kadar bir zaman
dilimiydi…
- 62 - 68, sonra 62. ayette soruluyor: Hangisi daha hayırlı, kökü
cehennemden (bizim boyutumuza kadar) gelen Zakkam ağacı mı?
Şeytanın hileyle ölümsüz haline geldiğini iddia ettiği ağaçtır... Ve Hz.
Adem’e iftira atmaya kalkmıştır... Demek ki bu ağaç
ateşten/elektronikten yapılmıştır... Bilim ve ilim adamları için en
büyük fitne budur.
Zaten bu ağaç cehennemin derinliklerinden geliyor, kökleri
cehennemin derinliklerinde. Bu ağacın dikenleri tıpkı şeytanların
başları gibidir... Cehennemde bu Zakkam ağacından yiyip
içebilirsiniz. Bu ayetlerin amacı 58/59. ayeti detaylandırmaktır. Bu
ayeti inkâr edenler, dirilme ve benzeri şeylere inanmayanlar, hatta
bazı bilim adamları cennette açan bu ağacın “meyvelerinden”
faydalanmaları gerektiğinin aslında gerekli olduğunu açıklayabilirler
mi?
Mesela cennette seks yapacağınızı iddia eden Sofiler gibi. Ki bu
kesinlikle mümkün değildir, bu ancak Zakkam ağacının
meyvelerinden olabilir ve belki o zaman mümkündür... Bu aynı
zamanda Hz. Âdem ile Havva'nın imtihanıdır. Üstelik cennetten
ancak Zakkam ağacını “kullanıp” Şeytan'a uyarak çıkabiliyorsunuz,
yani bir nevi ölümsüzlüğe kavuşmuş oluyorsunuz. Peki dünyadaki
reenkarnasyonla ilgili düşünce ne alaka?
Sonra bu Zakkam ağacından, cehennemden gelen çok sıcak bir su
için der... Ama Kur’an bu insanlara ne olursa olsun pişman
olacaklarını vaat eder.
Yani yeryüzünde reenkarnasyon aslında bedeninizi geri almanız ve
geldiğiniz dünyaya/boyuta geri dönmeniz anlamına gelir. Yaradan
bizim ölmemize izin verecek ve bize yeniden yeni bir beden verecek
ve cennete ya da cehenneme gideceğiz. Sofiler ve Aleviler
gerçekten vücudumuzun bu dünyada geri alınacağına, onun yağan
bir çeşit çamur ile birlikte tekrardan şekilleneceğine ve mezardan
çıkacağını ve daha sonra, herkesin Ahirete gireceğine inanırlar.
Yani Sofilere ve Alevilere göre kabirde azap vardır, orası
cehennemdir. Bundan sonra onlara göre mü’min olanlar mezardan
çıkıp cennete ulaşacak... Tasavvuf açısından kafir olanlar ise kabir
azabının ardından Ahirette yine cehenneme girecekler… Bunu
Türkiye'de yıllardır farklı anlattılar. Sofiler ve Aleviler kolayca fikir
değiştirdikleri için artık bu konuda ne düşündüklerini bilemez oldum...
Ayrıca cemaatin bir nevi imamı olan Cübbeli Ahmet ve diğerleri ile
bölünmüş olması farkları ortaya çıkarıyor...
Sad:
- 15, Sur'a üfleyecek kişinin melek İsrafil olacağını sanıyorlar. Ama
hiçbir yerde bırakın İsrafil'i, eğer böyle bir melek varsa bile ona bir
meleğin üfleyeceği belirtilmiyor. Hem Azrail hem de İsrafil Kur'an'da
geçmiyor... Ayrıca Sur'a üflendiğinde insanların baygınlık
geçireceklerini, sonra yeniden ayılacaklarını yazar. Sonra da
dünyada Vakia = felaket yaşanacaktır.
- 55/56, kötü insanların cehennemde sonsuza kadar kalacaklarını
anlatmaktadır.
- 59 – 64, kötü olanların liderlerinin her zaman belli bir tavrı vardır.
Her zaman gerçek Müslümanların kâfir olduğunu ve cehennemi
yaşayacaklarını beyan ederler. Sofiler ve Aleviler de bunu yapıyorlar,
kendilerini gerçek Ehli Sünnet ilan ediyorlar ve sanki sen Müslüman
değilsin gibi, senin de cehenneme gideceğini iddia ediyorlar. İşler
ters gittiğinde daima başkalarını/başka grupları suçlarlar. Bu tür
liderler, başkalarına karşı küçümseyici bir tutum sergilerler ve
başkalarının itibarına zarar vermeye çalışırlar...
Zümer:
- 44, Sofiler, kişinin günahkâr olması durumunda bunun bir nevi
"ayarlanabileceğini", "şefaat" = bağışlamanın Sufi veya Alevi
topluluğuna katılarak sağlanabileceğini iddia ediyorlar. Veya
imamlarından birini ziyaret ederek bu olayı gerçekleşir gibi
gösteriyorlar. Bu genellikle para, yani maddiyat içerir. İnsanlara
Mekke'ye gidersen affedileceğini de söylüyorlar, bu bir örnek. Veya
onların topluluğuna girersen arınırsın. Mesela yıllardır hile yapan bir
televizyon sunucusunu sırf bu saçmalığa inandıkları için imam olarak
seçmişler. Bir de alimlerin veya aralarındaki önemli kişilerin, bir
başkasının günahlarının affedilmesi için Allah/Yaratan ile
konuşabileceğini iddia ederler... Bu mümkün değildir ve bu İslam’a
aykırıdır. Kimin suçlu olup kimin olmadığına yalnızca Allah/Yaradan
karar verir, tövbeyi de o kabul ederse eder. Bu tür hocalar sadece
sizlerin günahlarınıza ortak olurlar…
- 68 - 73, Sofiler ve Aleviler, dünyanın sonu olan Kıyamet sırasında
tüm insanların Sur'a iki kez üfledikten sonra öleceklerini ve
reenkarnasyona uğrayacaklarını iddia ediyorlar.
Bunlar Zümer’e göre gruplar halinde çağrılacak ve son varış yerlerini
cennet veya cehennemde bulacaklar. Bu olgu 72 ve 73'te tekrar
açıkça ifade edilmiştir. Bu, Kur'an'ın hemen hemen en önemli
hükmüdür. Çünkü bu defalarca tekrarlanıyor. Ayrıca bkz. Zümer 23.
Zaman içinde herkes Zümer’e göre Araf'ta bekledikten sonra Mahşer
alanında dirilir, daha sonra bir kez, bir defa, cennete veya
cehenneme girer.
Mü'min:
- 6/43/76, Mü'min 6 ve 43 ayetleri de kötülük yapanların
cehennemde sonsuza kadar kalacaklarına işaret etmektedir.
Dönecekleri yer orası. Bu, insanların açıkça Yaratıcıyı/Allah'ı inkâr
ettiğini veya bir nesneyi veya bir kişiyi Yaratıcı zannettiğini belirten
önceki ayetlere dayanılarak belirtilmektedir. Peygamberler de
yalanlanıyor, Nuh Peygamber gibi öldürmek istedikleri peygamberler
vardı...
Fussilet:
- 24 ve 28. ayetler, bir kez cehenneme düşenlerin orada sonsuza
kadar kalacaklarına işaret etmektedir. İnsanların Kur’an ayetlerini
yanlış yorumlayıp, bunu bilerek yapmaları da buna işaret etmektedir.
Ve insanlar onları bu konuda uyardığında bile bunu yapmaya devam
ediyorlar. Bu insanlar duyuyor ama anlamak istemiyor, görüyor ama
gördüğünü inkâr ediyorlar... Kimin kastedildiğini anlıyorsunuz!
Hayvanlardan aşağı olan insanlar, bu daha önce Kur'an'da bu
şekilde belirtilmiştir!
Sura:
- X
Zuhruf:
- 61. ayeti, Hz. İsa'nın (a.s) Kıyametin gelişine işaret olduğunu
belirtmektedir. Her halükârda Hz. İsa dünyanın sonunda
gelmeyecek. Gelirse Kıyametten önce gelecektir.
Yani Ali İmran 55'te belirtildiği gibi, Mesih'in dünyanın sonu
öncesinde, yani Kıyamet sırasında, Kıyamet günü, ölecek ve
kitaplara sadık kalan insanlar o güne kadar yüksek tutulacaklar.
Yani eğer insanlık “tasavvufi mükemmellik” ile devam ederse, bir
Deccal gelecek, yani sahte bir Mesih gelecektir. Hz. İsa, Kur’an'da
vaat edildiği gibi, Kıyamete kadar Şeytan'ın elinden uzak tutulacaktır.
O gün Deccal'in putu semada dikili olabilir!
Şeytan ve kurmayları ile mücadele edersek durum farklı olabilir... O
zaman onu bulma şansımız olur ve nerede olduğunu öğrendiğimizde
onu bu durumdan kurtarabiliriz...
Sofiler ve Aleviler kadar Hıristiyanlar ve Yahudiler de bir gün Mesih
ile karşılaşacaklarına kesin olarak inanıyorlar. Ancak bu kesin
değildir. İnandıkları şekil yani tasavvuf ve milyarlarca insanın
öldürülmesi de Deccal'e ve tapınacaklarına işaret etmektedir. Yani bu
sistem Deccal'e ve Şeytan'a aittir, tasavvufi mükemmellik Şeytan'a
aittir, sonuçta o “Güçlere” sahiptir ve milyarlarca hayatı riske atmak
isteyecektir. Görünüşte cahilce Deccal'i ve onun sistemini savunan
topluluklar…
Sofiler ve Aleviler, tasavvuf yoluyla Deccal olarak adlandırılan
“kafir’in” bu kelimeyle işaretlendiğine inanırlar. Halbuki put dikilir
dikilmez Deccal'in gücü ortaya çıkar. Ama onlar bunu
anlamayabilirler ve Deccal, Şeytan ve arkadaşları bu “sihir”
sisteminin dışındadırlar. Cinlerin 3, insanlarda 5 harfler ile bu sistem
sadece “köle” popülasyonu içerir. Yani kendi aramızdan bir adamı
şeytanlaştıracağımızı ve dolayısıyla tasavvuf uygulayacağımızı
söylemek çok rahatsız edici. İnşallah ki o gün Deccal zafer
kazanamayacak, yoksa insanlık kölelik altında yaşayacaktır. O
zaman Allah'ın elçilerinin de Deccal olarak etiketlenmesi ihtimali
yüksektir. Tıpkı 0 yılında Hz. İsa'nın bunu yaşadığı gibi olaylar
olabilir.
Artık onlar, gerçek Deccal'e ve onun ortaklarına hizmet edeceklerdir.
Pek çok kişinin inanacağı gibi doğaüstü güçlere sahip biri olacak…
Gerçek Deccal'in borusunu/hortumunu işaretleyebileceğini yazar
Allah/Yaratıcının kitabı, kendi kalemini (Kalem süresi) kullanacaktır...
O halde buna dikkat edin! Tasavvuf aracılığıyla değil ama Yaradan'ın
vaadi kendisinin bunu yapabileceğidir. O zaman 2 adet işaretli kişi
olacak! Biri tasavvuf ile, diğeri Yaradan aracılığıyla işaretlenecektir…
- 71, Cennet kitaplara sadık kalanlar içindir. Sonsuza kadar orada
kalacaklar. Bu aynı zamanda Kur’an'ı da okumaları ve ona uymaları
gerektiği anlamına gelir, çünkü bu, dolayısıyla mutasyona uğrayan
İncil'in kılavuzudur.
- 74. ayet, kötü kişilerin cehennemde sonsuza kadar kalacaklarına
işaret etmektedir.
Duhan:
- X
Casiye:
- 8 - 11, Allah'ın/Yaratıcının sözünü duyup da onu bilmiyormuş gibi
davranan, üstelik de onun üstündeymiş gibi davranıp bu ayetleri öyle
bir şekilde inkâr edenler ki, cehennem azabına uğrayacaklar. Çünkü
bu insanlar Kur'an'dan bir şeyler öğrenip onu sorguluyor ve onun
hakkında yersiz yorumlar yapıyorlar. İnkâr eden ve bu davranışı
sergileyenler cehennemde azap göreceklerdir. 8. ayet, ayetleri
çarpıtarak inkâr edenlerin en ağır şekilde cezalandırılacaklarına
işaret etmektedir.
Özellikle Sofilerin ve Alevilerin bu durumda tuhaf bir tavırla, herkese
"kafir" diyerek, ikiyüzlü bir şekilde inkâr ederken, sanki iyi Müslüman
olmaları gerekiyormuş gibi kendilerini "mü’min" olarak öne sürerek
milleti idare ediyorlar… Birde bakınız Bakara 75 ve Maide 41…
- 35, çünkü bu tür insanlar Kitapların ayetleriyle alay ettiler, bu
yüzden sonsuza kadar cehennemde kalacaklar... Kur'an okumak
özellikle önemlidir, kelime oyunları ile değişikliğe uğramış İncil'in yol
göstericisidir. İncil de Tevrat’ın rehberidir.
Ahkaf:
- 12, Hz. Musa'nın kitabı, İncil ve Kur'an'ın öncüsüydü, bu kitap aynı
zamanda o zamanın insanları için bir rehberdi (ve o zamanın en
önemli kitap/kılavuzuydu, çünkü korunmuştu). Kur’an da bir rehberdir
ama yıllar sonra şimdi İncil için. İncil yine Tevrat için, Tevrat da Zebur
için bir rehberdir...
- 14, Yaradan'a biat eden ve iyi niyetle yaşamak için ellerinden geleni
yapanlar, Ahirette sonsuza kadar cennette kalacaklardır.
- 30, bu ayet aynı zamanda Hz. Musa'dan sonra bir kitap olan (o
zamanın İncil'ini) öğrendiklerini ve dolayısıyla Tevrat'ı doğruladığını
belirten bir alıntı içermektedir. Kur'an da İncil'i doğruluyor.
Muhammed:
- 15. ayette yine cehennemin ebedi olduğuna, iyi ile kötü arasında
fark olduğuna ve doğal olarak iyi ile kötünün farklı şekilde
yargılanacaklarına işaret edilmektedir.
Fetih:
- 5 - 6 ayetinde cennetin sonsuz olduğuna, iman edenlere ayrıldığına
işaret edilmektedir. Ve Allah'a/Yaratan'a küfredenler, cehennemde
sonsuza kadar kalacaklardır.
Hucurat:
- 11. ayet, insanların birbirlerini aldatmamaları gerektiğini
belirtmektedir. Çünkü belki aldattığınız kişi Allah/Yaratıcı adına daha
üstündür. Sofilerin ve Alevilerin sıklıkla yaptığı şey insanları
kandırmaktır. Daha sonra başkalarından sık sık küfürlü sözlerle ve
"erkek değil", "şeytandır" gibi ileri giden ve aynı zamanda
şeytanlaştırdıkları insanlar bulunur ve sinir bozucu lakaplarla
desteklerler bunları. Hoş olmayan durumlara yol açabiliyorlar. Bunu
kitlesel olarak yapıyorlar ve insanları kitlesel olarak kandırıyorlar. Bu
davranışa son vermeyen kimse iyi niyetli değildir. Ayrıca sözde
İslam'ın dışında birisini "tekfir" ediyorlar. Bazen bu araçla çok kirli
oyunlar oynuyorlar… Fitne ve dalalete yol açıyor.
Kaf:
- 34, Hz. Muhammed'e ve tespit edemedikleri, "gayb" denilen,
açıklanamayan ama kutsal kitaplarda yazılı olana inananlar, sonsuza
kadar cennette kalacaklardır.
- 39/40, bu ayet bizi aldatanlara karşı sabırla silahlanmamız
gerektiğine işaret etmektedir. Ve şu belirtiliyor: dua edin.
Sofiler, 5 vakit namaz kılınmasını emredildiğini yazdığını belirtiyorlar.
Ve Kur'an'ın hiçbir yerinde böyle bir şey yazmıyor. Kur'an 3 vakit
namaz kılmayı farz kılıyor. Bu ayetlerde de “salat”tan (namazdan)
bahsedilmiyor.
Zariyat:
- X
Tur:
- 49, bu ayette de Sofiler “namazın” açıklandığını sanıyorlar ve sonra
bir çeşit delil ortaya koyuyorlar ama öyle bir şey yok.
Necm:
- X
Kamer:
- 7 – 8, ilk ayette dünyanın sonunun yaklaştığı ve ayın yarıldığı
belirtilmektedir. O gün, yeryüzünde ölecek, Mahşerde ölümden
dirilecek, sonra kendisini Allah'a/Yaratıcıya ve meleklere yakın bulan
insanlar için zor bir gün olacaktır. Daha sonra kaçmak zorunda kalan
Nuh Peygamber ile Lut Peygamber ile iki örnek veriliyor. Hz. Nuh
kendi kavminden kaçmak zorunda kalmıştı ve tufan meydana
geldiğinde o insanlar için artık çok geçti ama Nuh'un gemisi sağ
salim Cudi Dağları'na vardı.
Bu aynı zamanda içimizdeki zeki insanlara da bizi neyin beklediğini
gösteriyor. Ya kendimizi güvende tutmanın bir yolunu bulacağız ya
da bu gezegende dünyanın sonunu yaşayacağız. Bu gezegenin
ötesinde yeni bir gelecek üzerinde çalışmalıyız. Kısacası yeni bir
gezegen bulmamız gerekiyor.
Yapmamız gereken şey Hz. İsa'yı kurtarmaktı, onun hala hayatta
olduğuna inanıyoruz, ama izini süremeyeceğimiz bir yerde yaşıyor
olabilir, örneğin bir yaşam modülünde veya buna benzer bir yerde.
Veya bir boyuttadır.
Kur’an'ın hiçbir yerinde dünyanın sonunun, tüm gezegenlerin,
yıldızların ve tüm evrenin sonunun yaşanacağı anlamına geldiği
belirtilmez. Sofiler ve Aleviler bunun böyle olacağını düşünüyorlar.
Ancak ay öyle bir tahribata uğramıştır ki bu dünyanın sonu
yaşanacaktır. O zamana kadar umarım herkesi güvenli bir ortama
taşıyabiliriz... Hayvan türlerimizi de yanımızda götürebilelim… Ve
dünyanın sonu gelmeden önce gezegenin üzerine inecek bir tür
bulut veya sis olan “Duhan’a” kadar bu gezegeni bir nevi maden
kolonisi olarak kullanalım.
Kısacası Nuh peygamberin içgüdüsel olarak doğru yaptığını bizim
tekrar yapmamız gerekiyor.
- 49, bu ayet her şeyin Allah/Yaratıcı tarafından belli bir kadere göre
yaratıldığına işaret etmektedir. Ancak bu aynı zamanda belirli bir
nihai hedefin yaratıldığı anlamına da gelir. Bu, Nisa 79'da açıklandığı
gibi, insanın tüm eylemlerinin Yaradan tarafından onaylandığı veya
önceden belirlendiği anlamına gelmez. Hayır diyor Kur'an, bu
korkaklıklar içimizdeki şeytani Nefslere aittir...
Sofiler ve Aleviler, yaptıkları her şeyin önceden belirlenmiş olduğu
fikrine sahiptirler. Ayrıca sıradan gündelik şeyler ve onların sahte
kötü eylemleri, hepsi bir arada... Nereye yürüyeceğinize Allah karar
verir, belirli eylemleri ne zaman yapacağınıza Allah karar verir demek
vs. Bir tür robot gibi yaşam fikri. Öyle ki Şeytan bile onlara göre
görevini yapar!
Rahman:
- 46 ve 62, Sofiler ve Alevilere göre cenneti tarif eden ayetlerin kaç
sayıda cennet var olduğunu belirler. Yani Kur'an'ın "ev" ve benzeri
gibi cenneti tanımlama şekli, cennetlerin sayılarını belirler derler,
ama o zaman Rahman 42 ve 62'yi inkâr edersiniz, çünkü sekiz
yerine 4 tane olduğunu belirtirler. Sofilerin ve Alevilerin
isimlendirebileceklerini düşündüklerine göre 8 cennet vardır,
dolayısıyla bu iki ayetle çelişen bir bilgi! Onlar tarafından ayırt edilen
cennetler:
Firdevs — (Kehf:107, Mü'minun:11)
Dâru'l-mukâme— (Fatır:35)
Dâru's selâm — (Yunus:25)
Cennetü Aden — (Tevbe:72, Ra'd:23)
Dâru'l-hulûd — (Furkan:15)
Cennetü'l-Me'vâ — (Necm:15)
Cennet - (Maide: 65, Yunus: 9, Hac: 56, Vakia: 12)
El-Makâmü'l-emin — (Duhan:51)
Vakia:
- 4 - 6, bu ayet bir felaketin dünyanın sonunun olduğuna işaret
etmektedir. Şiddetli bir deprem dağların bile çökmesine neden
olacak. İnanın kitaba, kimse bundan kurtulamaz. Daha sonra
Mahşerde insanlar 3 gruba ayrılırlar: iyiler, kötüler ve çok iyiler. En iyi
insanlar en yüksek iki cennete giderler.
Kıyamet, dünyanın sonu ve Hz. Isa’nın muhtemelen geleceği gün
İslam dünyasında biraz daha farklı mantıkla anlatılmaktadır.
Hz. Isa’nın geleceği gün farklı bir gündür. Kur’an'da bu şekilde
anlatılmaz ama Hz. İsa'yı, bulmamıza engel olan olguyla savaşmaya
karar verilebilir. Belki de Mesih'i içinde bulunduğu durumdan
kurtarmak için cesaret göstermek ve kötülüğe karşı mücadele
etmektir. Peygamber'in bedeniyle bir nevi ışık varlığına dönüştüğünü
ve daha sonra ortadan kaybolduğunu İncil'de açıkça anlatıyor, bir
nevi bilim kurgu senaryosu düşünmem gerekmez mi? Geçmişte
hiçbir şekilde açıklanamayan bir olaya benziyor?
Her durumda Kıyamet gününü beklemek doğru olmaz. Gerçekten bu
gezegenden vazgeçmeliyiz... Ve onu korumalıyız! O zaman ırkımız
başka bir yerde devam edebilir...
- 36, cennette de kadınlar var ama cennette ilişki yok. Burada ebedi
bakirelerden bahsediliyor. Tıpkı Ta-Ha 118 – 122'de olduğu gibi
cennette ilişkinin gerçekte yaşanmadığına işaret ediliyor. Zakkam
ağacının meyvelerinden istifade edenlerin Şeytan'ın oyunlarına
kapılan ve hata yapanların sorunu daha büyük olur. Hz. Âdem
affedildi, doğru ama bu herkes için bir imtihandır ve kimse bu hataya
bir daha düşmemelidir.
Hadid:
- 12 ve 15, bu ayette iyi olanların cennete girecek olanların olduğu ve
cennetin ebedi olduğu anlatılmaktadır.
- 19, Allah'a/Yaratan'a ve ayrıca tüm peygamberlere inananların
yüksek bir derece elde edeceklerine işaret eder. Ancak kitapların
ayetlerini inkâr eden ve reddedenlerin sonları sonsuza kadar
cehennem olacak.
- 22, bu ayet her olayın, tarihin veya yazılan kaderin, önceden bir tür
kitapta yazıldığını gösteriyor. Böylece önceden tahmin edilebilecek
tüm olaylar bir kitapta saklanır, bu da melekler tarafından yapılır. Ve
bu kitabın bir kısmı Kur'an'dır. Ve önceki tüm kitaplar orijinal
hallerinde oradadır. Yani melekler bu kitapların sahibidir... Zamanla
tahmin edilebilecek diğer olaylar da bunların içindedir...
Sofilere ve Alevilere göre, nefsiniz, içinizdeki kötülükle ilgili olanlar da
dahil olmak üzere her şey kadere ait olacaktır. Fakat Allah/Yaratan,
Nisa 79'da bunun Nefs'e ait olduğunu dolayısıyla kadere ait
olmadığını bildirmiştir, ki isyan etmeyiniz diye!
Allah/Yaratan dilerse bir tahminde bulunur ve bu tahmin elbette
saniyeler içinde, yani zamanla, sapabilir... Daima geleceği değiştiren
olaylar olur ve dolayısıyla tarih de değişir! Allah'ta bundan
haberdardır!
Mucadele:
- 17, Peygamber'e inanmayan ve diğer dinleri veya toplulukları
kayıranlar (münafık/komplocu/kafir olarak adlandırılanlar) sonsuza
kadar cehennemde kalacaklardır.
- 22, Babanız, anneniz, akrabanız bile olsa, Allah'ın sözüne ve
peygamberlerin sözüne karşı çıkan kimseyle dost olmamalısınız.
Bağlantıları sürdürmenize izin verilir. Tıpkı Tevbe 23 ve 123. ayetler
gibi. Kötü kişi ve topluluklarla iyi ilişkiler sürdürmekten kaçınanlar,
sonsuza kadar cennette kalacaklardır.
Yani normalde babanıza ve annenize bakmak zorundasınız. Eğer
Tevbe etmezlerse, Allah'a/Yaratan'a itaat etmezlerse onlarla "dost"
olmanıza gerek yoktur.
Hasir:
- 17. ayet aynı zamanda kötülerin cehennemde sonsuza kadar
kalacaklarına da işaret etmektedir…
Mumtehine:
- X
Saff:
- 6, bu ayet önemlidir çünkü Mesih'ten sonra Ahmed adında bir
peygamberin geleceği ve bu olay İncil’de de yazması gerekiyor, ama
bu ayetler gizlenmiş olabilir. Burcu/ismi Ahmed olacaktı...
Hemen hemen herkes bunun Hz. Muhammed olduğunu varsayar ve
bu doğrudur. Elbette Alevi, Yahudi, Hıristiyan ve diğerleri gibi inkâr
edenler hariç...
Ayrıca yeryüzündeki son peygamber olan Hz. Muhammet’tir, bu
Ahzab 40'ta belirtiliyor. Daha önce Allah'ın/Yaratıcının tüm burçlarını
koruduğunu ve hiçbirinin zarar görmediğini belirtmiştim.
Bu aynı zamanda Ahmed burcunun/nurunun hala sağlam olduğu
anlamına da gelir... Bu, Hz. Muhammed'den sonra dünyanın
yeryüzüne artık peygamber gelmeyeceği anlamına gelir, başka
gezegenlerde başka kavimler veya insanlar için peygamberlerin
bulunamayacağı anlamına gelmez. Dünya için Hz. Muhammed'in
son peygamber olduğunu, gezegen bir felaket/Kıyamet, yani
dünyanın sonunun yaşanacağını ve bu dünyada peygamberlerin
artık gelmeyecek olmasının gerçek sebebinin bu olduğunu Kur'an
belirtiyor. Kur’an bu son zamanları ve harekete geçmemiz gerektiğini
çok dürüst bir şekilde yazıyor. Çünkü Sure Kamer bu durumu
açıklamakta, ayın zarar görmesi nedeniyle gezegenin sonunun, ki
Güneş'in de söneceği yazmakta, yani bu yıldız sisteminin sonu
gelmek üzere gibi görünüyor... Ama sonra Hz. Nuh ve Hz. Lut
peygamberlerden bahsediliyor, ikisi de iki olaydan kaçmışlar: 1
kötülükten, 2 doğal afetten.
Yani bu gezegen için Hz. Muhammed son peygamberdir ve başkası
da gelmeyecektir. Diğer gezegenlerdeki diğer insanlar veya farklı
kavimler için bu kural geçerli değildir.
Üstelik Kur'an'da Mehdi denilen elçilerden hiç bahsedilmiyor. Ancak
Veli ve Alim'den bahsedebiliriz. Alim, bilginin en yüksek şekline sahip
bir ilim adamıdır. Ve Veli bir bilim ve ilim adamından daha üstündür.
Kur’an'da Mehdi'den hiç bahsedilmiyor. Sofiler, Aleviler ve Şiiler,
hatta Hıristiyanlar ve Yahudiler bizi elçi/Mehdi terminolojisine
inandırdılar. Yani mutlak bir büyük elçi gelecek derler.
Kuran, Mehdi'den hiç bahsetmez. Sofiler, Aleviler ve Şiiler ve hatta
Hıristiyanlar ve Yahudiler bile bizi "elçiler" terminolojisine, bir
Mehdi'ye inandırdılar.
- 8, Allah'ın, tüm zaman için geçerli, burçlarını koruduğu, şeytanlar
ne yaparsa yapsın, Allah'ın/Yaratıcının burçlarını daima eski haline
döndüreceği anlatılır, yani Allah'ın nuru tamamdır ve Allah her gün
nurunu tamamlar… Sofiler ve Aleviler tasavvuf yapar ve Allah
nurunu tamamlayacak derler… Yani bu tamamen yanlış ve şeytani
Satanizme/Paganizme katılıyorlar, diğerleri ile birlikte de Davut
Yıldızı yaparlar, aynı tas aynı hamam… Tasavvufu inatla
uygulamaya yeminli olan Hıristiyanlar, Satanistler/Paganlar, Aleviler,
Yezidiler, Budistler, Hindular, Yahudiler, Sofiler ve diğer dinlerle
birlikte, dünyanın sonu gelmeden sözde Deccal'i bulma konusunda
birlik yaptılar, hâlbuki bu teknoloji Şeytan'a aittir. Çünkü tasavvuf
hadislerde de geçer ve her çocuk doğmadan önce Şeytan tarafından
işaretlenir bir enstrüman ile, bir düğüm makinesi ile.
Bu topluluklar, sözde Allah'ın Nur'unu tamamlamasına
"yardım/vesile" ettiklerine inandıkları için, herkesi kendilerinin kutsal
iş yaptığına ve iyilik yaptıklarına inandırıyorlar. Aslında bu saf bir
küfürdür (“şirktir”)! Bu devam ederse bu dünyanın yaşayacağı en
büyük sapkınlık ve fitne kazanacaktır... Hz. İsa'nın başına gelenler
tekrar yaşanabilir… Sahte bir “Judas”, yani suçsuz birini Judas
çıkarma eylemi… Zaten günümüzde insanlar olumsuz ve sinir
bozucu bir tavır içindeler, ki Sofiler zaten bu fitneden söz etmeyi çok
seviyorlar…
Cuma:
- 5, kendilerine Tevrat verilenler, yanlarında tomar, tomar kitap
taşıdıkları hâlde kendilerine indirilen ayetlere inanmayanlar... Sonra
bu kitapları taşıyan ve tövbe edemeyenler eşeklerle kıyas yapılır…
Sufiler ve Aleviler de aynı özellikleri göstermektedirler, Kur'an'ı
taşırlar ve Hadis'i Kur'an'dan daha önemli görürler ve Kur'an'ın bazı
ayetlerinin açıklaması olması gerektiğini, dolayısıyla Kuran’da ele
alınan bazı ayetlerle ilgili çelişkiler yaratırlar...
Munafikun:
- X
Tegabun:
9-10, ölümden ve Kıyamet sırasında gelen “Tegabun” kelimesi, bir
nevi cehaletten kaynaklanan imtihanı temsil etmektedir… Kıyamet
günü de iyi niyetle kalanlar sonsuza kadar cennette kalacaklardır.
Sapanlar sonsuza kadar cehennemde kalacaklar ve asla
çıkamayacaklar...
Talak:
11. Allah'a/Yaratan'a iman edip inananlar ve bütün peygamberlere ve
bu peygamberlerle birlikte gelen kitaplara inanmaya devam edenler,
bu insanlar cennette sonsuza kadar kalacaklardır.
Tahrim:
- X
Mülk:
- X
Kalem:
- 16, ayette hortum ya da borudan bahsedildiği için burada burun
kastedildiğini söyler Sofilerin ve Alevilerin önderleri. Demek ki
Şeytan'ın yaptığı tasavvuf burnumuzda bir çeşit belli oluyor. Burnun
üstünde işaretler görenler?
Hartum = hortum veya boru. Arapçada burun kelimesine karşılık pek
çok kelime var ama bu kelime yok diye biliyorum. Yanlış bilmiyorsam
bu kelime kullanılmıyor.
Tasavvuf
Sofiler ve Aleviler, Deccal'in burnunun üstünde "kafir" kelimesini
yazacağına inanırlar ve bunu tasavvuf ile bağdaştırarak, adeta
kendilerine dair teknolojileri ortaya sererler. Bizi birilerinin tasavvufi
bir çarmıha gerdiklerini bilirdim ve bunun burnumuzun üst kısmına
yerleştirildiğini bilmiyordum!
Artık tasavvufi çarmıha gerilmenin bedenin neresinde gerçekleştiğini
bildiğimize göre, haçın elektromanyetik alanının nerede oluştuğunu
da biliyoruz demektir, ki bu önemlidir çünkü aynı zamanda
psikotik/tasavvufi bir bakış açısına da olanak sağlar. Bir Delta şekli,
bir piksel, burnun sol tarafına yerleşir. Bir çeşit alıcı olan yıldız şekli
de burnun sağ tarafına bitişiktir.
Ayet bu hortumun, ne olduğunu bilemediğimiz yer veya obje, kalemle
işaretleneceğini söyler Allah tarafından... Ama kim bilir ne şekilde,
hem Allah'ın yapacağım dediği olaya neden karışıyorsunuz? Peki
hortum ne anlama gelmektedir? Nereden biliyorsun? Peki Sofiler
neden bizleri tasavvuf aracılığıyla bağlıyorlar?
Allah'ın işine karışıp birde iyiliğe vesile olduklarını zannettiriyorlar…
Demek oluyor ki bir “Judas”, bir gerçek Deccal, birde ayrıca Allah'ın
işaretleyeceğini söylediği kişi olacaktır! Eğer bu tasavvuf oyunu
devam ettirilirse... Deccal'in ve Şeytan'ın tasavvufi harfleri olmadığı
için asla bu yol kullanılarak onlara zarar verilemeyecek tasavvuf ile!
Ama Allah dilerse Deccal’i kendisi anında işaretleyecektir…
Unutmayın ki tasavvuf ve Kalem ile işaretlenen kişiler farklıdırlar...
Yani iki tane "kafir" olarak işaretlenmiş insan olacak, biri Kalem'le,
diğeri tasavvuf ile... Eğer büyülü mükemmellik başarıya ulaşırsa,
Deccal'in gelişinden sonra milyarlarca insan ölecek. Bu süreci
yöneten tasavvufçulara göre bunlar “kafirlerdi”, bu yüzden ölmeleri
haktir demeleri...
Hakka:
- X
Mearic:
- X
Nuh:
- X
Cin:
- 23, Allah'ı/Yaratıcıyı ve O'nun peygamberlerini inkâr edenler için
cehennem ebedidir.
Müzzemmil:
- 2 – 4, bu ayetlerde “salat”, yani namazdan bahsedilmiyor. Bu,
peygamberin gecenin bir vaktinde uyandığı “teheccud” ile ilgilidir.
Yani bu bir namaz değildir, peygamberler ve diğer önemli insanlar
için en uygun olan bir tür "teyakkuz halidir". Mesela peygamberin
daha sonra Kur'an okuması gerektiği belirtilmektedir.
- 17 – 19, bunda Allah/Yaradan biz insanlara, dünyanın sonu olan
Vakia/Kıyamet sırasında çocukları nasıl koruyacağımızı soruyor.
Çünkü bu imkansızdır. Bu hatayı nasıl kabul edeceksiniz? Neden
hareket etmedin? Çünkü bu gezegenin kaderi mühürlendi.
Unutmayın ki Sofiler ve Aleviler tüm gezegenlerin yok olacağını
düşünüyorlar... Sanki artık hiçbir anlamı yokmuş gibi yaşıyorlar... Bu
doğru değil! Sadece bu gezegen, Kamer 7-8, Ay zarar gördüğü için
ve bu güneş sisteminin ve dolayısıyla Dünya gezegeninin yok
olmasına olay varacak, belki de bir kara deliğe dönüşmesine neden
olacak güneşin sönmesi ve dünya yok olacak… Gezegenlerin nasıl
yok olduğuna dair NASA görüntüleri var, dolayısıyla bu durum
yakında gezegenimiz için de geçerli olacak. O yüzden saf olmayalım.
Muhtemelen Ay, Dünya gezegeninin manyetizmasını zayıflatıp geriye
dönmesini sağlarken, Güneş'in çekirdeği de ters yönde dönmeye
başlar. Çekirdek ters döner dönmez durum muhtemelen tetiklenecek,
böylece güneş yavaş yavaş sönecek. Güneş bir nevi reaktördür,
çekirdeğin bir yönde dönmesi ölçüsünde devreye girer, dönmesi
durduğunda veya diğer yöne döndüğü anda sönebilir... Güneş
önceden sönecektir. Mürselat 8 – 11’te de dünyanın sonu
belirtilmektedir.
- 20, namaz değil, geceyi gözetlemekten, bir “teheccud’den”
bahsediyor.
Mudessir:
- X
Kıyame:
- 3, 4, bu ayet bir bakıma o kişiye benzediği ölçüde insanların
Kıyamet günü yeni bir beden alacaklarına işaret etmektedir. Bu ayet
insanların kemik ve ete, yani bir vücuda sahip olacağına işaret
etmektedir. Yani orijinal bedeninizin mezardan çıkmadığı doğrudur,
ancak size benzer yeni bir beden verilir.
Yani, kabirde işkence veya buna benzer bir azap yoktur, Sofilerin ve
Alevilerin açıklamaya çalıştıklarını unutun... Yani, kabirde
cehennemden geçtiğinizi veya tasavvufi açıdan mü’min iseniz
cennete girdiğinizi, sonra kabirden çıktığınızı iddia ediyorlar, çünkü
ruhunuzun orada olduğunu söylüyorlar, sonra tasavvuf açısından
mü’min olarak işaretlenmiş tüm insanlar Ahirette cennete gidecekler,
bu da herkes için kalıcı ve sonsuza dektir! Kafirler iki kez
cezalandırılacaklar, diye iddia ediyorlar...
Geçmişte, bir kişinin cehennemde kalacağını ve herkesin
cehennemden çıkacağını iddia ettiler. Yani bu kişi sadece
cehennemde kalır, yavaş yavaş herkesin cehennemden çıkıp
sonsuza dek cennete gitmesi gerektiğini belirttiler. Yani, geçmişte
söyledikleri buydu…
Anlayacağınız, öldükten sonra ruhunuz kabirde kalmıyor. Ruh, ölüm
melekleri aracılığıyla Allah'a/Yaradan'a gidiyor, Araf'ta bekliyor ve
sonra ruh Mahşerde gruplar halinde (Zümer) diriliyor. O zaman zaten
farklı bir bedeniniz var, orta yaşlı bir beden iddia edildiği gibi, o gün
Yaratıcı sizin cennette mi yoksa cehennemde mi kalacağınıza karar
veriyor… Cennet ve cehenneme bir kez girilir... Çıkış yok sayılır...
İnsan:
- 26, yine bu cümlede peygamberin gece uyanabileceğine işaret
ediliyor, buna teheccud deniyor ve bu bir namaz değildir.
Murselat:
- 8 – 11, burada soru kaç yıldızın söneceğidir, çünkü güneşimizin
yanı sıra dünyanın sonu geldiğinde birkaç yıldızın da söneceğinden
bahsediliyor gibi. Yıldızının sönmeyeceği bir güneş sistemi
bulmalıyız... Ve hangi yıldızların söneceğini belirlememiz gerekiyor,
bu imkânsız gibi görünüyor ama bu yıldızların çekirdeğinin normal bir
şekilde, doğru yönde hareket ettiğini düşünüyorum. Ve bizimki aynı
ve doğru yönde dönmüyor, diğer tarafa dönüyor...
Dolayısıyla bu ayet, Kıyamet günü, dünyanın sonunun nasıl
geleceğine işaret etmektedir.
Nebe:
- 21 - 23. ayet, kötülerin cehennemde sonsuza kadar kalacaklarına
işaret etmektedir!
Naziat:
- X
Abese:
- X
Tekvir:
- X
Infitar:
- X
Mutaffifin:
- X
İnsikak:
- X
Buruc:
- 10, iyi niyetli insanları tuzağa düşürmeye çalışan, işkence yapan ve
bunu yaparken hiç utanmayan ve tövbe edeceklerden olmayan
kötüler, yani bu tür kafirler, cehenneme girmenin yanı sıra,
cehennemde bir tür ateş hissedecekler ve azap yaşayacaklar. Yani
cehennemde ateş azabı görüp iki kere cezalandırılacaktırlar. Bu
kategorideki insanlar dışında birkaç kısım insan da ateş
hissedecekler!
Sofiler gerçekten dünyada cenneti ve cehennemi de yaşayacağınıza
inanıyorlar, bu gerçekten saçmalık! Ancak Kur'an, zihninizin üzerine
bir perde çekildiğini, ölümü deneyimlediğinizi, Araf'ta bekledikten
sonra Mahşerde dirilip Ahirete yol alacağız, bu belirtilir. Ve bazıları
için cehennemde ateş azabı da var!
Tarık:
- X
A'la:
- X
Gasiye:
- X
Fecr:
- X
Beled:
- X
Şems:
- X
Leyl:
- X
Duha:
- X
İnşirah:
- X
Tin:
- X
Alak:
- X
Kadir:
- X
Beyyine:
- 6. ayet, cehennemin müşrikler ve kitaplara bağlı olup onları bir
şekilde inkâr edenler için sonsuz olduğuna işaret etmektedir...
- 8, kendilerini gerçekten Hakka adayan insanlar sonsuza kadar
(Aden) cennetinde yaşayacaklardır.
Zilzal:
- X
Adiyat:
- 9 – 11, bu ayet, cesetlerin Kıyamet günü inceleneceğini,
gerçeklerle araştırılacakları söylenir, ama cesetlerin mezarda
reenkarne olduktan sonra mezardan çıktığı söylenmiyor. HAYIR.
Cennete ya da cehenneme girmeden önce bir çeşit açık alanda
diriliyorsun, Mahşer alanında.
Karia:
- X
Tekasur:
- X
Asr:
- X
Humeze:
- X
Fil:
- X
Kureys:
- X
Maun:
- X
Kevser:
- X
Kafirun:
- X
Nasr:
- X
Tebbet:
- X
Ihlas:
- X
Felak:
- X
Nas:
- 5 - 6, bu ayet, vesvesenin cinler ve insanlar tarafından yapıldığını,
bunun bir sahiplenme (içinde cin var meselesi) olmadığını
belirtmektedir. O halde şunu unutmayın ki, İslam'da içinde cin var
meselesi diye bir şey yoktur! Bunun mümkün olduğunu düşünen
Sofiler, Aleviler ve diğer gruplar hariç... Çoğu zaman duydukları
seslere bir açıklama aramışlar ama hiçbir zaman bulamamışlar ve
daha sonra paranormal olana, yani tasavvufa inanmaya
başlamışlar…
Ben şahsen Sofilerin ve Alevilerin tasavvufi/teknik olarak gerçekten
birbirleriyle iletişim kurabildiklerini (bir nevi telepatik protokol),
dolayısıyla başkalarına da ulaşabildiklerini düşünüyorum. Eğer
haklıysam, Yahudi Hıristiyan Yehova'lar ve diğerleri de bunu
yapabilir. Davut Yıldızı yerleştirildiğinde haç ters çevrilir ve sinyal
gönderilip alınır, böylece kişi bağlanır bağlanmaz ona telepatik olarak
yaklaşmak mümkün olur. Yani çarmık döndürülür ve sinyal de geri
alınır…
Ölülere Rabıta yapanlar, tabi ki diriler ile de istedikleri zaman
konuşabilirler…
Ayrıca Hindular, Budistler, Konfüçyüsçüler ve benzerleri… Bence
cennetle dünya arasında daha fazlası var, ama hâlâ dünyada
aranacak pek çok fitne var…
Son söz
Buradan çıkarılabilecek sonuç aslında basittir. Sofiler ve Aleviler
kesinlikle Müslüman değiller ve bunlar “müşrikler”, yani tasavvufu
açıkça uygulayan ve dolayısıyla imana küfür eden kişilerdirler.
Onlar Kur'an'ı kendi görüşlerine göre yorumlayan, Batı standartlarına
bağlı kalan bir nevi Batıl görüşlü cemaatlerdirler. Kur'an'ın manasını
değiştirirler. Batıl kelimesi, masonların ve esas olarak Yahudi ve
Hıristiyan ruhani düşüncesine ve tasavvufi uygulamasına çok
benzeyen pratik, norm ve değerlerin uygulanması anlamında
anlaşılmalıdır.
Hatta, Sofiler Gülen Hareketi'ne çok benzeyen bir topluluktur. İslam
dünyası içindeki hedeflerine ulaşmak için tüm yöntemleri
kullanıyorlar! Örneğin Sedat Peker'in başını çektiği Türk mafyasını
destekliyorlar ve destek görüyorlar, AKP’yi ve MHP’yi destekliyorlar
ve destek görüyorlar. Ama aynı zamanda Alevilerin yönettiği CHP ile
de flörtleri devam etmekte. Ve başka ülkelerde de aktif faaliyetler
yürütürler. Türkiye'yi ve İslam dünyasının geri kalanını şeriat, hilafet
dedikleri bir hale getirme hedeflerine bu şekilde ulaşmaya
çalışıyorlar. Fethullah Gülen de başarısız darbe girişimiyle bunu
denedi. Yalanlarına ve menfaat dolu sözlerine kanan herkesle
dostluk kurarak bunu sağlamaya çalışırlar... Başkalarına ayrımcılık
yaparak onları toplumda dezavantajlı duruma düşürmeye çalışırlar.
Hıristiyanlık tarafından desteklenme biçimleri aynı zamanda Batı
dünyasının destekleri ve İslam içinde neleri değiştirmek istedikleri
hakkında da ipuçları veriyor. Örneğin Wikipedia'nın bu toplulukları
nasıl desteklediğini ve onları nasıl göklere çıkardığını görün…
Öte yandan gerçek Müslüman topluluklar baskı altına alınıyor ve
farklı görüşte olan insanlar ayrımcılığa uğruyor. Bu ayrımcılık çoğu
zaman Sufi ve Alevi topluluklarından da kaynaklanmaktadır.
Kısacası Ali İmran 3 ve 4'e göre Kur'an'ın İncil'in rehberi olduğu
belirtilmektedir. Bu husus Batı dünyası tarafından reddedildiği gibi
Sofiler ve Aleviler tarafından da reddedilmektedir. İslam'ın içinde de
demek ki İslam'ın temel taşlarını sarsan Kur'an'ı inkâr edenler
bulunur... Anlayabilirsiniz ki, İslam'ın temel taşlarını sarsan imamlar,
bunlar müşrikten daha kötü olabilir, hatta belki Deccaldırlar! Çünkü
bu kelimenin manası, İslam'ın temel taşlarını sarsanların bunu
bilerek yaptıklarını ve onların Şeytan'ın seviyesinde olduklarını ifade
etmektedir…
Hadislerde Kur'an'ı inkâr edecek bu tür imamlar anlatılıyor ama bu
durum fark edilmiyor, o kadar sistemli bir şekilde ilerleyecekler ki…
Bu belki de anlaşılmayacak!
Durumu tersine çevirmek için gerçek Müslümanlar önce kardeşlik
kurmalı ve birlikte çalışmalıdırlar, ancak o zaman kötülüğün
üstesinden gelinebilir! Ancak dürüstlük ve açıklık olmadan kimse
hiçbir şey başaramaz; belki de bu kitap bu konuda yardımcı olur...